Spor Hukuku İçin Bir Zaman Yolculuğu

[vc_row][vc_column width=”1/2″][us_single_image image=”8003″ size=”full” align=”center” style=”shadow-1″][/vc_column][vc_column width=”1/2″][vc_column_text]( Yazan: Av. Kısmet ERKİNER )

Şayet bu zaman yolculuğunu yapıyorsanız, Spor Hukuku Enstitüsü’nün internet sitesindesiniz demektir. Sitede olmanız Spor Hukuku’na ilgi duyduğunuzu ve bu genç hukuk disiplini hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istediğinizi gösterir.

Bu bilgilenme sırasında bugüne nasıl geldiğimiz ve Spor Hukuku Ensitüsü’nü neden ve niçin kurduğumuz hakkında sizi aydınlatmalıyız. Bana göre, bunu yapmanın en iyi yolu bu süreçte yaşadıklarımızı size anlatmaktan geçer.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column][vc_column_text]Yani bir nevi hatırat mı ? Hayır. Olayların içerisinde, günün etki ve tepkileri ile yapılan sunumları, size aktarmak en dürüst davranış olur. Bunun için de zaman içerisinde Spor Hukuku’nu değil, ama spor hukuku için yaşadığımız olayları sizinle paylaşmak istiyorum.

Aşağıda okuyacaklarınızı kronolojik olarak buraya aktarırken, bir tereddüt yaşadım. Acaba her biri kendi tarihinde yazılmış olanları gözden geçirip, sonrasında yaşananlara göre düzeltmeler yaparak ve bir bütün halinde mi  sizlere sunmalıyım. Yoksa, her yazıyı, biri birinden kopuk kalsa ve bazı çelişkiler ve tekrarlar içerse de olduğu gibi mi korumalımıyım.

İkinci yolun daha dürüst ve faydalı olacağı sonucuna vardım. Her bir ifadeyi, yazıldığı tarihteki duygu ve düşüncelerle aktarmak, bu düşüncelerin zaman içerisinde ne derecede tutarlı olduklarını ve ülkemizde spor hukukunu anlatmak, benimsetmek ve geliştirmek için  girişimlerimizin doğruluk ve faydalılıklarını  değerlendirmeye yarayacağı kanaatine vardım.

Buradaki zaman yolculuğu on yıllık bir zaman kesitini (1998 – 2008) sizlerle paylaşacaktır. Sonuçta iyi mi yaptık, kötü mü. Başarılı mıyız, başarısız mı. Amaca hizmet edebildik mi, edemedik  mi.  Bu yargıya, yolculuğumuzu bizile paylaştıktan sonra, siz varacaksınız.

Eğer sonuna kadar okumak sabır ve direncini gösterirseniz, Yargınızı bir mesajla  bizimle paylaşırsanız, size sunduğumuz bu geçmişe zaman yolculuğu, birlikte geleceğe bir yolculuk haline dönüşebilir.

Şimdiden teşekkürlerimizle …

2006 yılında yayınlanan “HUKUK BOYUTUNDA DOPİNG” kitabımın sunum yazısı:
(10 Nisan 2005)

Her şey 1998 Ekiminde, Galatasaray Spor Kulübü’nün, görevinden istifa etmiş olan Hukuk Müşaviri yerine bu görevi kabul etmem yönünde Kulüp Başkanı’nın talimatı ile Genel Sekreteri’nin bana teklifte bulunmasıyla başladı. İlk anda tereddüt ettim, Galatasaray Lisesinden mezun, Kulüp üyesi ve 1993’ten bu yana Divan’ında yer alan bir kişi olarak, bana yüklenmek istenen sorumluluğun bilincindeydim.

Bizlerin, Lisede aldığımız Galatasaraylılık terbiye ve göreneği, camiada hiç bir göreve talip olunmayacağı, fakat verilen görevden de kaçılmayacağı yönündedir. Yine de danışmak ihtiyacı ile, karar vermek için Genel Sekreterden bir hafta süre istedim. Liseden ağabeyim, Hukuk Fakültesinde iken önceleri asistan hocam, daha sonraları meslektaşım olan, o sırada Galatasaray Divan Başkanı, Prof Dr. Duygun Yarsuvat’ı ziyaret edip, bana yapılan teklif hakkındaki tavsiyesini sordum. O anda bana, altından kalkamayacağım bir görev olduğunu söyleseydi, kabul etmezdim. Fakat tam aksine beni cesaretlendirdi ve kabul etmem yönünde bazı uyarı ve tavsiyelerini söyledi.

Sanırım, Galatasaray Kulübü’nün Hukuk Müşaviri olmamı teklif edenler de, kabul etmem yönünde yüreklendirenler de, ben de, o esnada bu göreve getirilmemin ne gibi gelişmelere neden olacağını düşünmedik, düşünemezdik.

1998 ve sonrasında, Galatasaray Futbol takımının UEFA Şampiyonlar liginde ve kupasında sürekli bulunması ve herkesin bildiği gibi bu süreci UEFA Kupasını ve Süper Kupayı kazanarak taçlandırması sırasında, hukuk açısından çok önemli bir süreç de gerçekleşmişti. Her maçtan sonra ya bir sporcusunun aldığı ceza, ya da  seyirci taşkınlıkları yüzünden veya başka nedenlerle, Kulübün önce UEFA Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi, bizim de bu kurulca verilen cezaya itiraz etmemiz; nerede ise her hafta İsviçre’ye, Cenevre ile Lozan arasında küçücük bir kent olan Nyon’a, UEFA merkezine taşınmamıza neden oluyordu.

İlk gidişimiz, benim için gerçekten heyecan verici olmuştu. Yeni bir ortam, bilmediğim bir düzen, tanımadığım insanlar, bana oldukça yeni kurallara göre savunmada bulunmak. Önceleri, Türkiye Futbol Federasyonu’nun özerkliğine ilk kavuştuğu yıllarda, Başkan Şenes Erzik’e danışmanlık yapmış olan, sınıf arkadaşım Prof. Dr. Erdener Yurtcan ile işbirliği yaptık. Maçlardan birisinde, GS takımında 10 numara ile oynayan Hagi’ye, İstanbul’da 12 Eylül 2000’de oynanan GS – Monaco  karşılaşmasında, hakem kırmızı kart göstermiş ve sonrasında UEFA Disiplin Kurulu “beş maç oynamama” cezası vermişti. Ceza çok ağırdı, GS’nın ileriye dönük, Şampiyonlar Ligindeki bütün hesaplarını altüst edecek nitelikteydi ve Hagi’den ötürü dünya kamu oyunda da geniş ilgi görmüştü.

Kulüp Başkanı’mız, UEFA Disiplin Kurulu’nun kararına karşı UEFA Tahkim Kurulu’nda yaptığımız itirazın duruşmasında yapılacak sözlü savunmada, sporun en şöhretli avukatlarından Belçikalı “Jean Louis Dupont” ile işbirliği yapmamızı istedi. Av. Dupont uluslararası şöhretini, bilgisi kadar, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda görülen ve bütün spor sistemini altüst edecek olan “Bosman” davasındaki avukatlığına da borçluydu.

Prof Dr. Yurtcan, Kulübün İdari Direktörü Mete Razıklı, Hagi ve ben, Dupont ve yardımcısı Av. Martin Hissel ile duruşma öncesinde Nyon’da buluştuk ve UEFA Tahkim Kurulu için sözlü savunmamızı hazırlamaya koyulduk. Bu toplantı benim için fikri bir dönüm noktasıdır. Dupont ve ekibi ile orada ve daha sonraki çalışmalarımızın, batıda “spor hukuku”nun gelişmişliği ve başlı başına bir disiplin haline gelmiş olduğu bilincine varmamı sağladığını belirtmeliyim.

22 Eylül 2000 günü UEFA Tahkim Kurulu’nda savunmamızı yaptık; sonucunda Hagi’nin cezası beş maçtan ikiye indirildi. Bizzat UEFA yetkilerinin ifadesine göre, UEFA Tahkim tarihinde elde edilen en büyük indirim olmuş. Duruşma benim için bambaşka bir açılımı da sağlamıştı. Tahkimin, savunmaya değil, savunmanın nasıl Tahkim Kurulu’na hakim olduğunu  yaşamıştım. Ben de bundan sonraki bütün UEFA savunmalarımda başarıyla bu yaklaşımı sürdürdüm.

Ancak belirmeliyim ki bunu sağlayan, mevcut hukuk sisteminin güvencesiydi. Savunma, Tahkim Kurulu’nun kararına mahkûm olmadığı; buradaki kararda meydana gelebilecek en ufak bir hukuk hatasının Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS)’ne götürülebileceği; Tahkim Kurulu da, kendisinin üzerinde bir başka, UEFA’dan bağımsız hukuki denetim mekanizması bulunduğunun bilinciyle davranıyordu.

UEFA Tahkim Kurulu’nun önüne kaç kez çıktığımı hatırlamıyorum; bunu saptamak için bir arşiv çalışması yapmam gerekir. Sayı çok da önemli değil. Bu süreçte bir başka önemli dava, yine Galatasaray’ın başarısından doğdu. Kulüp, 2000 yılı UEFA Kupasını, Kopenhag’da Arsenal takımı ile oynadığı final maçı sonrasında kazanmıştı. UEFA, GS Kulübü’nün bu maçta kendisine tahsis edilmiş olan biletleri bağış karşılığı satmış olmasını, kurallarına aykırı bulmuş ve önce Disiplin Kurulu’na, sonrasında Tahkim Kurulu’na sevk etmişti.  Bu kez savunmalarımızda başarısız olmuştuk. Kesilen ceza, UEFA Disiplin Taliimatı’nın 16. maddesi uyarınca, toplanan bütün bağışın müsaderesi ve üzerine de çok ağır bir para cezası idi.

Bu kez, UEFA Tahkim kararına karşı CAS’a başvurmaya karar verdik. Dava hem parasal yönden, hem de saygınlığı açısından Galatasaray camiası için çok önemliydi. Yönetim Kurulu’nca yine Av Duport’un bürosu ile işbirliği yapılmasına karar verildi. Bu kez Dupont, bizi Brüksel’deki bürosunda bir çalışma toplantısına davet etti. Toplantıya, o sırada Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu üyesi olan hukukçu Doç Dr. Celâl Erkut ve ben katıldık. Bu toplantı da benim için, “spor hukuku” bilincim açısından önem taşır; zira, sadece spor hukuku üzerine ihtisaslaşmış bir Avukatlık bürosunun işlerinin gerek nesnel gerekse nicel açıdan çokluğu ve çeşitliliğini görmemi sağladı. Orada geçirdiğimiz iki gün zarfında nerede ise dünyanın bütün büyük futbol kulüpleri en az birer kere Dupont’u aramışlardı. Mesleki ketûmiyet içerisinde konuşmalar önümüzde cereyan etti; çok şey duyduk, çok şey öğrendik. Yabancı meslektaşlarımızın spor hukuku bilgilerinin derinliği hakkında görüş sahibi olduk.

CAS’a yaptığımız başvuru sonunda, UEFA’da kaybettiğimiz davayı kazanacak hale geldik. Bunu CAS’daki duruşmada açıkça hissettik. Davanın sonucuna değinmeden önce, yine bu dava ile ilgili bir anımı belirtmek istiyorum. Davadaki ekibimiz Av. Dupont, yardımcısı Av. Hissel ve ben. Ancak Dupont, Brüksel’deki toplantıda bize, CAS duruşması için yanına bir İsviçreli avukat almak istediğini söyledi. Sebebini sorduğumuzda; CAS’da duruşmanın İsviçre Usul Hukukuna göre cereyan edeceğini, hiç birimizin İsviçre usul hukukunu bir İsviçreli uzman kadar bilemeyeceğimizi, her hangi bir yanlışa kurban gitmek istemediğini söyledi. Sonuçta ekibe Zürih’li Avukat Roberto Dallafior’u dahil ettik. Dallafior, duruşmada ağzını açmadı, yazılı savunmaya katkısı olmadı; ancak biz lojistik açıdan, yanımızda bir İsviçre usul hukuku uzmanının bulunması rahatlığı içerisinde hareket ettik.

Bu olay da bana göre ders alınacak bir durumdu. Hukuk o kadar geniş bir disiplindir ki, dünyada hiç bir hukukçu bütün alanlarında uzman olduğunu, her şeyi bildiğini iddia edemez, etmemelidir de.

Olayların spor hukuku açısından akışına bir parantez açıp, bir tarihi belirtmek istiyorum. CAS’daki duruşmanın günü 12 Eylül 2001’di. Bir gün önce Lozan’da diğer meslektaşlarım ile buluşup son bir toplantı yapacaktık. Yani 11 Eylül 2001, toplantımız sırasında New York’da ikiz kulelerin yıkılış haberi geldi; TV başında geçirdiğimiz saatlerden sonra toplantımıza konsantre olmakta çok ciddi güçlük çekmiştik.

Kısaca CAS’daki Galatasaray davasının sonucunu da söyleyeyim. Duruşmanın gidişatından, kazanacağımızı hepimiz anlamıştık. Ancak burada UEFA’yı mahkûm ettirmek bize hiç bir şey kazandırmayacaktı; bilakis, her zaman iç içe olduğumuz, olacağımız UEFA ile ilişkilerimizi zedeleyecekti. Bunu gören Dupont, paramızı kurtarmakla amacımıza ulaştığımızı, UEFA ile uzlaşmaya giderek, bu kuruluşun da prestijini korumamızı, bana önerdi. Sonuçta, CAS’dan hemen kararlarını açıklamamalarını, bize bir uzlaşma toplantısı fırsatı vermelerini, bu amaçla duruşma oturumuna ara verilmesini talep ettik ve UEFA ile uzlaştık. Bu olay, hukuk kadar ince diplomasinin de sporda nasıl rol oynadığını açıkça göstermişti.

2001 yılı Ekim ayında, Kulüp yönetiminin seçimle  değişmesi sonrasında yaşadığım bazı olaylar sonucunda, Galatasaray Hukuk müşavirliğinden ayrıldım. Ancak dört yıl zarfında spor hukuku üzerine edindiğim bilgileri ve görgüyü, sayfayı çevirip arşive kaldırmaya bir türlü gönlüm elvermedi. Batıda “spor hukuku” diye bir hukuk dalı gelişmiş, olgunluk çağını yaşamaktaydı; oysa bizde ise henüz doğmamıştı bile. Kendime bir misyon vermeye karar verdim. Ben, spor hukukunun Türkiye’de yerleşmesi, bir hukuk disiplini olarak kabul görmesi, gelişmesi için elimden gelecek bütün çabayı gösterecektim.

Bu düşüncemi önce, TFF onursal başkanı ve UEFA Asbaşkanı, çok eski arkadaşım ve dostum Şenes Erzik’e açtım. Girişimimi Türk sporu için faydalı görüp görmediğini, yoksa beyhude bir çalışma mı olacağını sordum. Son derece olumlu yaklaştı ve beni çabalarım için cesaretlendirdi. İkinci fikrini almak istediğim kişi, Galatasaraylı büyüğüm, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin çok değerli Başkanı merhum Sinan Erdem’di. Kendisini ziyarete gittim ve düşüncemi anlattım. Bana destek verdiği gibi, kucak da açtı. Kendisinin de hukuk tahsil etmiş olduğunu ve Türk sporu için yıllardan beri gerçekleştiremediği, gizli kalmış iki arzusunun olduğun anlattı. Birisi, Türkiye’de “Spor Hukuku”nu, diğeri ise “Spor Mimarisi”ni kurup yerleştirmekmiş.

Bana, TMOK bünyesinde bir Hukuk Komisyonu kurmamı ve çalışmalarımı Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi bünyesinde yürütmemi önerdi. Bu suretle TMOK Hukuk Komisyonu, Yönetim Kurulu’nun 25 Ekim 2001 tarihli kararı ile kuruldu. (*)

TMOK, spor hukuku çalışmalarımı başlatmam için, Sn.  Sinan Erdem’in yakın ilgisi ve desteği ile çok doğru bir adres oldu.  Merhum Başkan, çalışma programımı yapmamı ve gerekli iç ve dış temasları yürütmemi istedi. Avrupa Konseyi / Strasbourg, Avrupa Birliği / Brüksel, UNESCO / Paris, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) / Lozan’da faydalı gördüğüm temasları ve incelemeleri yapmam için gerekli imkânları sağladı. Bütün uluslararası spor federasyonlarına ve ulusal olimpiyat komitelerine yazılar gönderilerek, çok faydalı bilgiler ve belgeler getirtildi. Bir “Spor Hukuku” kütüphanesinin temelleri atıldı.

Spor Hukuku eğitimi alanında Avrupa’da en önde gelen iki kurumu yerlerinde inceledim. Birisi Fransa’nın Limoges Üniversitesine bağlı, “Centre de Droit et d’Economie du Sport (CDES) = Spor Hukuku ve Ekonomisi Merkezi”, diğeri İsviçre’nin Neuchatel Üniversitesine bağlı “Centre International des Etudes du Sport (CIES) = Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi” oldu. Her ikisi ile işbirliği protokolleri imzaladık ve bunların çerçevesinde CIES ve Galatasaray Üniversitesi’nin de işbirliği ile TFF sponsorluğunda, İstanbul’da 20-21 Aralık 2002 tarihinde “Sporda Şiddet ve Fanatizm” konulu bir seminer düzenledik. (Daha sonra kitabı Galatasaray Üniversitesi’nce yayınlandı).

Bu arada yurt dışında yaptığım incelemelerde, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği Komisyonu özel bir yer tutarlar; zira birincisinde, hukuk öğrenciliğim sırasında(1963) üç ay, ikincisinde de üniversitede asistanlığım sırasında (1969) altı ay staj yapmıştım. Gidişim, eski bir tanıdığı, dostu ziyaret gibi oldu. Avrupa Konseyi Eğitim-Kültür-Spor Genel Müdürlüğü’nün Spor Birimi’nde üst düzey yetkili olarak bir Türk’le, Sn. Mesut Özyavuz ile tanışmak ise ikinci bir hoşluk oldu. Bilindiği üzere Avrupa Konseyi, “Sporda Şiddet ve Taşkınlıkların Önlenmesi Sözleşmesi” ve “ Sporda Dopingle Mücadele Sözleşmesi” ile spor hukukuna kaynak olan iki önemli belgenin müellifidir.  Sn. Özyavuz, görüşmemizde, özellikle Dopingle Mücadele Sözleşmesi’nin denetim ve yönetim organı olan İzleme Grubu toplantılarına katılmamı sağlık verdi.

Her zamanki tutumuyla Sn. Erdem buna da destek verdi ve bu suretle Avrupa Konseyi Dopingle Mücadele Sözleşmesi İzleme Grubu Türk delegasyonuna ben de 2002 yılı başından itibaren katılmış oldum. (Bu delegasyonu GSGM yetkilileri aslen, TFF Doping Komisyonu Başkan ve yetkilileri de gözlemci sıfatıyla oluşturuyorlardı. Katılımımla delegasyon sayısı daha da arttı.) Yılda en az iki kez toplanan bu Organ’ın üç Komisyonundan birisi olan ve o da yılda en az iki kez toplanan Hukuk Komisyonu toplantılarına da katılmaya başladım. (Benden önce bu Komisyonda Türkiye temsil edilmiyordu). Bu suretle doping meselelerini bizzat kaynağından incelemek, yaşamak, fikir yürütmek imkânım doğdu. Zamanlaması da ilginçtir zira, tam da WADA’nın Kod çalışmalarının yapıldığı döneme rastladı. Hatta WADA Kod’un üç maddesi benim önerim sonunda benimsendi, redakte edildi ve Kod’da yer aldı. (Görüşme zabıtlarında belgelenmiştir).

Bu arada, CAS, GS davasının savunmasında yer aldığım tarihten beri özel ilgi duyduğum bir Mahkeme haline gelmişti.  CAS, 1984 yılında kurulmuş olmasına rağmen, Türkiye’nin  şimdiye kadar üyesinin olmadığını bir mahkemeydi. Yerinde, CAS Başkanı ve Genel Sekreteri ile yaptığım görüşmeler sonrasında bu Mahkemenin hakemliğine aday olmaya karar verdim. Ancak CAS kurallarına göre kimlerin aday gösterebileceği belliydi. Bunlardan, ulusal bazda sadece Ulusal Olimpiyat Komiteleri aday gösterebiliyordu. Konuyu açtığımda, her zamanki sıcak yaklaşımıyla Sn Erdem hem destek verdi, hem TMOK Yönetim Kurulu’ndan gerekli kararı ittifakla çıkarttı, hem de kişisel olarak CAS Başkanı’na yazı yazarak seçilmem için gerekli girişimlerde bulundu.  Bu suretle Mayıs 2003’den itibaren, CAS’ın ilk ve şimdilik tek üyesi oldum. Bu da spor hukukunda ayrı bir deneyim ve bilgi sahibi olmamın çok önemli bir kapısını açtı. (**)

TMOK, Limoges Üniversitesi’nin Spor Hukuku ve Ekonomisi Merkezi  ve İstanbul Barosu ile 15 aralık 2003 tarihinde İstanbul’da bir “Spor Hukuku Eğitim Konferansı” düzenleme kararı almıştık. Ancak, 24 Temmuz 2003’de beklenmedik, elim olay başımıza geldi; sevgili Başkanı’mız Sn. Sinan Erdem’i kaybettik. Türk ve dünya sporu Erdem’in vefatı ile büyük bir şahsiyetini, çok büyük bir değerini kaybetti. Ben de çalışmalarımın destekçisini kaybettim.

Yeni TMOK Başkanı’nın farklı görüşleri, başka öncelikleri olduğu için, spor hukuku önce ikinci plana itildi; (15 Aralık 2003’deki “Spor Hukuku Konferansı” yapılmasına bir ay kala yeni Başkan tarafından iptal edildi); daha sonra da faaliyet olarak TMOK’dan dışlandı. Bu arada belirtmeliyim, daha 2002 yılında, 2004 yılı için Avrupa Konseyi’nin “ Kültürler arası Diyaloğa Sporun Katkısı” konferansına ev sahipliği yapmamız yönünde Avrupa Konseyi’nde karar aldırmıştık. Bu karar bir yandan Sn. Mesut Özyavuz’un Konsey’deki kulis çalışmaları, diğer yandan da Sn Sinan Erdem’in girişimleri ile aldırılmıştı. Ülkemiz için önemli bir etkinlik olacaktı. Ancak TMOK’un yeni Başkanı bu etkinliği de yapmayacağını bildirdi. Ben de TMOK Hukuk Komisyonu Başkanlığından ayrılmak zorunda kaldım.

Olay, Avrupa Konseyi’ne karşı Dışişleri ve Kültür Bakanlıklarımızın da içine çekildikleri bir skandala doğru giderken, GSGM’nin çok anlayışlı ve yapıcı yaklaşımı, benim de Yönetim Kurulu üyesi olduğum “İktisadi Araştırmalar Vakfı” ile “Kadir Has Üniversitesi” nin katkılarıyla kazasız, hatta çok başarılı bir organizasyonla atlatıldı ve konferans gerçekleştirildi. Sadece TMOK, bu organizasyonun dışında kalmış oldu, başarıdan payını alamadı.

TMOK, bundan böyle Avrupa Konseyi Dopingle Mücadele Sözleşmesi İzleme Grubu ve Hukuk Komisyonu toplantılarına delege göndermeyeceğini de yazılı olarak bildirdi. Diğer bir deyişle, bu toplantılara katılmam engellenmiş oluyordu. Burada, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Sn. Mehmet Dülger’e çok büyük bir teşekkürü ifade etmem lazım. Galatasaray’dan sınıf arkadaşım olan Sn. Dülger’e “spor hukuku”  çalışmalarım ve girişimlerim hakkında geniş bilgi verdim; TMOK Hukuk Komisyonu Başkanlığı’ndan ayrılmakla çalışmalarımın nasıl sekteye uğradığını izah ettim. Büyük ilgi gösterdi. Birlikte Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sn. Mehmet Ali Şahin’i ziyaret ettik. Sayın Bakan, bir hukukçu olarak söylediklerime büyük ilgi gösterdi, kendisine bir rapor yazmamı istedi. Vermiş olduğum, spor hukukunun Türkiye’de geliştirilmesi raporumu GSGM Genel Müdürü Sn. Mehmet Atalay’a göndererek, görüşünü aldı. Sonucunda Avrupa Konseyi Dopingle Mücadele Sözleşmesi İzleme Grubu’ndaki Türk delegasyonuna GSGM tarafından alınmama karar verildi ve o günden beri gerek İzleme Grubu, gerekse Hukuk Komisyonu toplantılarına katılıyorum. Tek değişen, artık TMOK orada temsil edilmiyor (!) (***)

Bazı Üniversitelerde deneme niteliğinde organize edilen “spor hukuku” sertifika programlarında yer aldım. Bunlardan Galatasaray Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi’ni zikretmek isterim. Galatasaray’da Rektör Sn. Prof Dr. Duygun Yarsuvat ve Bahçeşehir’de Rektör Sn. Prof. Dr. Süheyl Batum ile Prof Dr. Feridun Yenisey özellikle teşekkür borçlu olduğum  şahsiyetler.

Hazır teşekkürlere başlamışken, İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu kurucu müdürü Sn. Prof Dr. Turgay Atasü’ye “spor hukuku”nu okulun müfredatına aldığı ve bana bu dersi verdirdiği için, Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nda da önceki Müdür, Sn. Prof. Dr.  Vural Akarçay’a, şimdilerde müdür Sn. Prof Dr. Sami Mengütay’a aynı nedenlerle teşekkür ederim. Teşekkürlerimde, Marmara Ünv. BESYO’da yakın dostlarım Prof Dr. Hasan Kasap, Dr. Ümit Kesim, Doç Dr. Salih Pınar ve Doç. Dr. Mustafa Aslan’ı unutursam vefasızlık etmiş olurum.

Spor Hukuku çalışmalarım çerçevesinde gazetelere ve dergilere birçok makale yazdım; birçok seminer ve konferansa konuşmacı olarak davet edildim. Fakat, elinizdeki bu kitabım “spor hukuku” alanında yazdığım ilk kitabım. İstemeden de olsa, dopingi, bir hukukçunun uğraş alanını aşmak olarak niteleyen TMOK Başkanı Sn. Togay Bayatlı ile benden sonraki Hukuk Komisyonu Başkanı, kadim arkadaşım Sn. Türker Arslan’a da, beni bu kitabı yazmaya  teşvik değil ama “tahrik” ettikleri için teşekkür ederim.

Teşekkür ederken, yukarıda anlattığım çalışma sürecinin özellikle Sn. Sinan Erdem’in vefatından sonraki döneminde destek veren Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sn. Mehmet Ali Şahin’i, GSGM Genel Müdürü Sn. Mehmet Atalay’ı, eski Genel Müdür Vekili Sn. Sinan Köksal’ı, halen Sağlık Daire Başkanı Sn. Sultan Seyhan’ı, Dış İlişkiler Daire Başkanı Sn. Necati Öztürt’ü,  özellikle Sn. Dr. Kaya Livanelioğlu’nu ve Türkiye Doping Kontrol Merkezi Başkanı Sn. Prof Dr. Aytekin Temizer’i; hukukçu olmamasına rağmen benimle bu alanda güzel bir diyalog kurmuş olan spor hekimi Sn. Doç Dr. Rüştü Güner’i unutmuyorum.

Bu kitap, spor hukuku alanındaki ilk ürünüm olacak. Zamanım elverirse “Spor Yargısı” monografisi ve bir de “Spor Hukuku” ders kitabı yazmak üzere yola çıkmış durumdayım. Bitirebilmeyi umut ediyorum….

Ancak bütün bu çabalarım, çalışmalarım, kişisel, bireysel çalışmalar. Spor Hukuku’nu kurumsallaştırabilmek lâzım. Bunun yolu da, Üniversitede bir “SPOR HUKUKU ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ” kurmaktan geçiyor. Daha sonrasında bu Merkez spor hukuku lisans üstü eğitimi, lisans eğitimi ve nihayet doktora eğitimi vererek; hem spor hukuku uzmanı hukukçular hem de akademisyenler yetiştirmelidir.

Biraz da bu kitabı neden yazdığıma değinmek istiyorum.

Doping kimine göre sporun lekesi, kimine göre hastalığı, hatta kimine göre kanseri. Kişisel ve kurumsal can yakıyor, hatta bazen gerçek anlamda can alıyor. En olmayacak zamanda sadece bir kişi, bütün bir ulusun beklentilerini arkasına almışken, bir anlık gaflet, yanlış bir davranış bu umutları alıp götürüyor, büyük hayal kırıklıkları, hatta öfkeler yaratıyor. Türkiye ne yazık ki doping yüzünden bunları yaşadı.

Ancak Türkiye, doping hakkında ne bireysel ne de kurumsal düzeyde,  yeterince bilgiye sahip değil, dopingle nasıl savaşması gerektiğine dair politikaları oluşmamış; gerekli kurumsal yapılanması tamamlanmamış; bu konuda savunma yapacak hukukçuları yeterince bilgi ile donatılmamış.

Türkiye her ne kadar Avrupa Konseyi’nin bu alandaki çalışmalarının ilk başından beri yer almış, Sözleşmesini ilk imzalayan ülkeler arasında olsa da; şimdilerde sadece Türkiye Doping Kontrol Merkezi adını taşıyan “analiz laboratuarına” sahip. Gerçi bu Laboratuar da çok önemli, zira dünyadaki 31 akredite laboratuardan birisi. IOC’ye 208 ulusal komitenin üye olduğu göz önünde tutulursa, akredite laboratuar sahibi olmanın her ülkeye nasip olmadığı daha iyi anlaşılır.

Ancak, çok daha fazla ülkede bulunan “Ulusal Dopingle Mücadele Kurumu – Anti Doping Ajansı = National Anti Doping Organization (NADO) hâlâ Türkiye’de kurulamamış. Yani Türkiye’nin henüz bir TADA’sı (WADA’nın ulusal boyutu) yok. Diğer yandan federasyonlar, başlarına bir doping olayı geldiğinde ne yapacaklarını el yordamı ile bulmaya çalışıyorlar. Şimdiye kadar bu durumdan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü sorumlu tutulurken, bundan böyle federasyonların gittikçe artan sayıda özerkleşmeleri ile artık bu alanda kendi bilgi dağarcıklarını oluşturmakla yükümlü olacaklar.

Bir doping olayı ile karşılaştıklarında, duygusallıkla, öfkeyle, sporcularını dışlayarak, hamasî nutuklar atarak bir yere ulaşamayacaklarını anlamaları zamanı çoktan geçmiş durumda. Bağlı oldukları uluslararası federasyonların mevzuatına tam anlamı ile hakim olmaları gerekli. Dopingle mücadelenin bir uzmanlık konusu olduğunu, teşkilatlanmasının uzmanlık istediğini, kovuşturmasının uzmanlık istediğini, cezalandırmanın uzmanlık istediğini, savunmanın uzmanlık istediğini görmeleri, anlamaları gerekli.

Kitabımda bunları ortaya koymaya çalıştım. Bu kitap Doping’in hukuki boyutunun bilgilendirmesinde bir temel kitaptır. Temel bilgileri vermeye çalıştım. Bu bilgileri verirken, Batı’daki teori çatışmalarından, farklı görüşlerden özellikle kaçındım; bu nedenle de kitabımda dip notu bulmayacaksınız. Bunun nedeni, yazdıklarımın her temel eserde bulunmasındandır. Bir konu hakkında, bir ifade hakkında, bir kural hakkında dip notu yapsaydım, her dip notunda belirtmem gereken atıf bibliyografya, belki konunun kendisinden fazla yer tutacaktı. Bu nedenle, sadece kitabımın sonunda bir bibliyografya vermekle yetineceğim. Akademisyenlerin bu yaklaşımımı eleştireceklerini biliyorum; ancak ben bu yöntemi benimsedim. Amacım, kitabın okunma rahatlığını korumaktı. Biliyorum ki dip notları, araştırmacılar için çok faydalıdır; ancak biz daha spor hukukunda o düzeye gelmedik. Bu kitapta bulacağınız bir tek karar üzerine kitap yazmak mümkün; nitekim Batıda yazılmış da. Yargı kararları arasında karşılaştırmalar yapmak, bir takım hakim unsurlar çıkartmak, çelişkileri bulmak, mevzuatları karşılaştırmak, sakatlıkları belirtmek, teoriler geliştirmek … Lisans üstü ve doktora eğitimi için spor hukukunda o kadar çok malzeme var ki.

Kitabımın sonunda bir “sonuç” bölümü yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Yazsa idim, kitabın içindeki bilgilere dayanarak Türkiye’de nelerin eksik olduğunu bir kez daha vurgulamam ve karşılığında bir takım çözümler geliştirmem, tavsiyelerde bulunmam, bazı modeller geliştirmem gerekecekti. Bu yaklaşım bazı polemiklere de yol açabilirdi. Oysa, buradaki bilgileri alan herkes, olaya dürüstçe yaklaşıyorsa, neler yapması gerekeceğini kendiliğinden bulabilecek, alanındaki modelin ne olması gerektiğine karar verebilecektir.

Sonuçta, çözümleri kişilerin kendi değerlendirmelerine bırakmayı daha yararlı buldum.

İstanbul, 10 Nisan 2005

(*) Dip notu: Spor hukuku için Zaman Yolculuğununda  yaptığım hamlelerin ilki ve bence yaşamsal önemde olanı Sn. Sinan Erdem’e yaptığım ziyaret ve sonrasında TMOK Hukuk Komisyonu’nun kurulması olmuştur. O tarihte konuyu nasıl gördüğüm ve neleri önemseyerek savunduğumun anlaşılması bakımından Sn Erdem’e sunduğun Raporu burada dip notu olarak vermeyi yararlı buldum:

20 Ekim 2001
Sayın Sinan Erdem
Başkan
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi

Sayın Başkan,

9 Ekim 2001 günü Olimpiyat Evinde vaki görüşmemizde, naciz şahsıma ayırmış olduğunuz zamana ve yakın ilginize teşekkür ederim.

Türkiyede Spor Hukuku’nun kurumsal şekilde ele alınması hususunda vermiş olduğum şifahi izahat üzerine, istemiş olduğunuz kısa raporumu ilişikte bilgi ve değerlendirmelerinize sunuyorum.

En derin saygılarımla,

Av. Kısmet Erkiner

GİRİŞ

Bir yandan İstanbul’da Olimpiyat organize etmeye talip, ve bu yönde iddia ve şansını sürdüren bir Türkiye. Katıldığı her uluslararası büyük organizasyonda madalya sayılarını arttıran ve  daha önemlisi bu madalyaların spor dallarında çeşitliliğini çoğaltan bir Türkiye.
Diğer yandan, günümüzde sporun lokomotifi olarak nitelenen, hatta  spor olmaktan çıkıp bir sanayi olarak algılanan FUTBOL; ve bu alanda, ulusal ölçekte Dünya ve Avrupa şampiyonalarına katılmada iddialı, kulüpler bazında da Galatasaray’la UEFA Kupasını ve Süper Kupayı kazanmış, her yıl kesintisiz Şampiyonlar Liginde mesafe kateden iddialı bir Türkiye.

Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de sosyal yaşamın çok önemli bir unsuru haline gelen, ve yukarıda belirttiğim hususları yaşama geçiren SPOR. Sporda gerçekleştirilenler ise yarışmalar ve bunların organizasyonu ile oluşmaktadır. İşte organizasyon ve yarışma; KURALLAR demektir. Kurallar ise HUKUK’tur. Diğer bir ifade ile SPOR, HUKUK olmadan yaşayamaz, uygulanamaz, gerçekleştirilemez.

Günümüzde SPOR HUKUKU hem kamu hukukundan, hemde özel hukuktan yararlanmaktadır. Sporda hem ulusal otorite, hem de uluslararası otorite söz ve yetki sahibi olmaktadır. Ulusal otoriteyi Devlet kuruluşları, federasyonlar ve kulüpler olarak nitelerken; uluslararası otoriteyi başta “Uluslararası Olimpiyat Komitesi” olmak üzere, FIFA, UEFA v.b. uluslararası federasyonlar ile, Avrupa Topluluğu organları ve uluslararası yargı organları olarak belirtebilirim.

KURULUŞLAR:

Bilindiği üzere IOC-CIO (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), Devletler tarafından kurulmuş bir örgüt olmamasına karşın Uluslararası Hukukta tüzel kişiliği tanınmış bir örgüttür. Bu niteliği ile de yönetmekte, kurallar koymakta, gereğinde yargılamakta ve cezalandırmaktadır.

FIFA ve UEFA, sporun sanayii FUTBOL’u yönetmekte, kurallar koymakta ve gereğinde yargılamakta ve cezalandırmaktadır.

Her gün gücünü biraz daha arttıran ve müdahale alanlarını genişletmekte olan AVRUPA BİRLİĞİ, yukarıda belirttiğim kuruluşların faaliyetlerine artan oranlarda ve sıklıkta müdahale etmekte ve yeni kurallar koymakta, yargı kararları ile kuralları altüst etmektedir (ör. BOSMAN davası).

HUKUK ALANLARI:

Spor Hukuku olarak adlandırılan nispeten yeni hukuk dalı hemen bütün hukuk disiplinlerinden yararlanmakta, hemen hepsi ile ilişkilenmektedir. Diğer bir ifade ile Anayasa Hukuku, İdare Hukuku ve Uluslararası Hukuktan kurallar almaktadır. Medeni Hukuk, Ceza Hukuku, Sosyal Hukuk, Fikri Hukuk, Dernekler Hukuku, Ticaret Hukuku, Mali Hukuk SPOR HUKUKUNA katkıda bulunmaktadır.

HUKUK ORGANLARI

Hukukun, spora en belirgin müdahale tarzı yargı kararları yolu ile olmaktadır. Halen yargının spora klasik müdahelesi, kuruluşların Disiplin Organları ve onların temyiz mercii durumunda olan Tahkim Kurullarının kararları iledir. Bu durum gerek ülkelerin çeşitli Federasyonları bünyelerinde gerekse uluslararası Federasyonların yapılarının işleyişinde görülmektedir.

IOC bünyesinde ise, “Şart”ının 25. maddesinde belirtilen Etik Komisyonu (Commission d’Ethique du CIO) İcra Komitesinin (Commission Executive) altında, bazı konularda disiplin organı fonksiyonunu yerine getirirken, 74. maddesi ile TAS- CAS ve onun Olimpiyatlar sırasında oluşturduğu “ad hoc” yapılanma ile yargı fonksiyonları icra etmektedir. Bu durum uluslararası federasyonlarda daha da açıktır. Örneğin, FIFA Statüsü’nün 40 ve 41. maddeleri Disiplin Komitesi ile Tahkim Komitesini düzenler. UEFA’da ise aynı düzenlemeler benzer yargı organları için Statüsü’nün 32-34. maddeleri ile yapılmıştır. Ancak UEFA yargıda bir adım daha ileri giderek Statüsünün 58-62. maddeleri ile kendi Tahkim Kuruluna karşı belli konularda temyiz mercii olarak IOC tarafından kurulmuş olan TAS – CAS’ı (Tribunal Arbitral du Sport) tanımaktadır.

TAS’dan bahsederken, aynı bünyede kurulmuş olan CIAS (Conseil Internatıonal de l’Arbitrage en matière de Sport)’u da zikretmeden geçemeyeceğim. TAS’ın “Code de l’Arbitrage en matière de Sport, Reglement de Médiation”unun 45. maddesi ve UEFA Statüsünün 62. maddesi TAS’ın uygulayacağı hukukun İSVİÇRE HUKUKU olacağını belirtmiştir. Bu durumda yargı burada noktalanmamaktadır. Zira İsviçre Anayasasına göre hukukunun uygulandığı her yerde nihai temyiz mercii İsviçre Federal Mahkemesidir. Ancak bu suretle iç hukuk tüketildiğinde de bir üst merci olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru imkanı mevcuttur..

Diğer taraftan Avrupa Birliği, çok aktif bir şekilde sporun düzenlenmesinde rol almaya başlamıştır. Burada da CJCE (Cour de Justice des Communautés Européennes) aldığı kararlarla spora şekil ve yön vermeye başlamıştır. Bu olguyu öneminden ötürü aşağıda daha geniş şekilde ele almayı uygun bulmaktayım.

Bütün bu organların işleyişi göstermektedir ki Hukukun spora katkısı veya müdahelesi, seçilmiş bir takım organların idari düzenlemelerinden çok öte, gerçek yargı kararları, içtihatlarla daha derinlemesine oluşmaktadır.

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN SPOR HUKUKU

Avrupa Birliği’ne katılma iradesini açıkça ve israrla ortaya koymuş olan Türkiye’nin kısa veya uzun vadede bu birliğe kabul edilmesi halinde, bu durumun toplum hayatımızı her konuda ve bütün katmanlarında nasıl etkileyeceğinin tam bilincine varmış olduğumuz kanısında değilim. En azından,  ihtisas konumuz olan Spor Hukukunda bunun böyle olduğundan maalesef eminim. Bu savımı belirlemek için bu kısa raporumda, içeriklerine girmeden Avrupa Birliğinin Sporu hangi açılardan ele alıp ne gibi düzenlemeler getirdiğine sadece başlıkları ile değinmek istiyorum.

Avrupa Birliği aşağıdaki konularda (sadece de bunlardan ibaret değildir) ve açılardan Sporu ele almış ve bir takım irdelemelerde bulunmuştur. Ayrıca, aşağıda belirteceğim bazı enformasyon kanalları ve yayınları ile AB çok yoğun bir bilgilendirme ve yönlendirme işlevini yerine getirmeye çalışmaktadır:
•    Kişilerin Serbest Dolaşımı (Profesyonel sporcuların Topluluk bünyesinde dolaşımı hakkında, Avrupa Adalet Divanı’nın kararları ile oluşmaktadır);
•    Diplomaların tanınması, muadeletleri ( antrenör ,monitör v.b. formasyon diplomaları için Avrupa Adalet Divanı’nın kararı vardır);
•    Yerleşme özgürlüğü ve hizmet sunma serbestisi (A.A.D’nın kararı vardır);
•    Malların serbest dolaşımı (spor malzemelerinin normalizasyonu, etiketlenmeleri, spor için gıda maddelerinin pazara sunulması konuları);
•    Sporda kullanılan ateşli silahların ve atların serbest dolaşımı;
•    Spor faaliyetlerinde Avrupa Birliğinin rekabet hukuku kuralları: (Televizyon haklarında, sporcuların transfer bedellerinde);
•    Çevrenin ve tüketicilerin spora karşı korunması;
•    Avrupa Birliğinin spora mali müdahelesi;
•    Spor ile Avrupa Birliği arasında ilişkilerin kurumsallaştırılmaları ( Avrupa Komisyonunda Spor Birimi, Avrupa Spor Forumu, “Sport Info Europe” bilgi hattı, “L’Union Européenne et le Sport” enformasyon bülteni, Avrupa Parlamentosunda “Intergroupe Sport”) için oluşturulan organ, faaliyet ve yayınlar;
•    Avrupa Konseyi’nin spora bakışı (Spor Avrupa Şartı), Konseyin “Clearing House” enformasyon merkezi.

AVRUPADA SPOR HUKUKU İLE İLGİLENEN  KURUMLAR VE YAYINLAR

Burada, yukarıdaki başlığın kapsamına girecek  kuruluşların tamamını irdelemek bu ön raporu gereksiz yere uzatacaktır kanısındayım. Bu nedenle birkaç örnekle yetineceğim. (Kuruluşları orijinal isimleri ile belirtmeyi daha uygun buluyorum):
•    Académie Internatıonale Olympique
•    Association International de Droit du Sport
•    Centre de Droit et d’Economie du Sport, Université de Limoges – France
•    Annual Sports Law European Convention, Development Institute International
•    Association Européenne des Comités Nationaux Olympique (ACNOE)
•    European Non Gouvernemental Sports Organisation (ENGSO)
•    Revue Juridique et Economique du Sport
•    Revue Olympique (Her ne kadar “Revue Olympique”, CIO’nun genel yayın organı ise de içerdiği “spor hukuku” makalelerinin çokluğu ve düzeyleri itibariyle burada belirtilmeye yararlı buldum).

ULUSLARARASI OLİMPİYAT KOMİTESİNİN HUKUKİ ÖNEMİ

Bu “ön raporum”, bir sistematik içinde olmak ve bilimsellik arz etmek iddiasında değildir. Burada, raporumu kısa tutmak gerekliliği içinde belirtmek istediğim, hukukun spordaki önemini ve sporun hukuka katkılarını, spor ile hukukun etkileşimini ortaya koymaktır. Diğer bir ifade ile kurulmasını gerekli gördüğüm SPOR HUKUKU ARAŞTIRMA VE EĞİTİM MERKEZİ’nin (veya SPOR HUKUKU ENSİTÜSÜ’nün) araştıracak, inceleyecek, öğrenecek ve gereğinde öğretecek ne kadar çok konusu olacağını biraz olsun belirtebilmektir.

Bu cümleden olarak özellikle vurgulanması gereken çok önemli hususlardan biri, Uluslararası Olimpiyet Komitesi’nin sadece Dünyanın en önemli spor etkinliğini organize eden kuruluş, Olimpiyatların sahibi olduğu olgusundan öte, Uluslararası Hukuka, Spor Hukukuna ve genel hukuk düzenine getirdiği katkılardır.

Öncelikle Uluslararası Olimpiyat Komitesi, kendi niteliği, tanınması, kural koyması, antlaşmalar akdetmesi ile Uluslararası Hukukta incelenmesi gereken, ve üzerinde yargı kararları alınmış, tezler yazılmış bir HUKUK DÜZENİ yaratmıştır.

CIO, 1993’den günümüze OMS ile, UNESCO ile,HCR ile, UNICEF ile, PNUE ile, PNUCID ile, PNUD ile, OMM ile,UIT ile, FAO ile, BIT ile, OMT v.s ile anlaşmalar akdetmiştir. Bunların herbiri Spor etkinliği organizasyonunu aşan hukuki belgelerdir ve Dünyada olduğu gibi ülkemizde de incelenmeleri gerekir.

CIO, olimpiyatlar sırasında, oyunların cereyan ettiği şehrin Ülkesi hükümeti ile bir dizi antlaşmalar imzalamaktadır. Olimpiyatlara talip İstanbul bu arzusunun gerçekleşmesi sırasında CIO ile T.C. Hükümeti arasında antlaşmalar akdetmek durumunda olacaktır. Bu nedenle, sıra kendisine gelinceye kadar yapılmış olimpiyatlarda imzalanmış olan anlaşmaları incelemeli, karşılaşılan hukuki sorunlarda bilinçlenmeli, bu antlaşmaları müzakere edecek uzmanlarını yetiştirmeli ve Ulusal Yargı Organlarına da yapılabilecek başvurulara bilgili ve hazırlıklı olmalıdır.

TÜRKİYE’DE “SPOR HUKUKU ENSTİTÜSÜ”NÜN KURULMASI

Buraya kadar belirttiklerimin neden ülkemizde de bir Spor Hukuku Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin, yada bir Spor Hukuku Enstitüsü’nün kurulması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır inancındayım.

Federasyonların Disiplin ve Tahkim Kurullarında görev almış değerli meslektaşlarımın dışında, Federasyon, Kulüp ve Sporcuların savunma haklarına yardımcı olan spor hukukunda ihtisas sahibi Avukatların, hele bunlardan yurt dışında bu hakları savunan Avukat sayısının ne kadar az olduğunu konuya aşina herkes bilmektedir. Hele uluslararası spor yargı organlarında üye durumunda olan Türk Hukukçularının, bildiğim kadarı ile halen bir kişi olduğu malumunuzdur. Ancak ülkemizin spor hukuku alanında da ihtisas sahibi hukukçulara giderek artan bir oranda ihtiyaç duyacağını hiç kimse yadsıyamaz. Bu nedenle bir Spor Hukuku Enstitüsü kurulması gereğine ikna için uzun savunmaların lüzumsuz olacağı kanısı ile  raporumun bu bölümünde böyle bir Enstitü’nün işlev ve görevlerinin neler olabileceğine, tahdidi olmamak kaydı ile, değinmek istiyorum.

1.    Her şeyden önce Spor Hukuku ihtisas kitaplığının oluşturulması: (yabancı ders kitapları, monografiler, tezler ve süreli yayınlar ile);
2.    Yukarıda belirtmiş olduğum uluslararası kuruluşların ve spor hukuku ile ilintisi olan başkaca kuruluşların ilgili birimleri ile; kurulmasını önerdiğim araştırma merkezi – enstitü ile yapı veya işlev olarak eş veya benzer nitelikli yabancı eğitim ve araştırma kurumları ile ilişkiye, işbirliğine ve bilgi alışverişine girilmesi,
3.    Üniversitelerimizin Hukuk Fakültelerinde öğretim kadroları ile öğrencilere Spor Hukuku hakkında konferans, seminer, panel v.s. organize ederek bu branşa ilgilenenlerin bilgilendirilmeleri ve ilginin artırılması,
4.    Yurt dışı Spor Hukuku toplantı ve çalışmalarına önceleri dinleyici olarak ve daha sonra da Türk deneyim ve araştırmalarını ortaya koyan bildirilerle aktif iştiraklerin sağlanması,
5.    Üniversitelerimizin Hukuk Fakültelerinde ve Spor Akademilerinde Spor Hukukunun ders (en azından seçimlik olarak) okutulması için çaba harcanması,
6.    Hukuk Fakültelerimizde ve Spor Akademilerinde  Lisans üstü çalışma ve tez ile doktora tezlerinde spor hukuku konularının da ele alınmasını ve bu alanda yazılacak tez konularının kabulü için Üniversitelerimiz ile mutabakatların sağlanması,
7.    Tezlerinde Spor Hukukunu seçecek Lisans üstü ve Doktora öğrencilerinin yönlendirilmesi, yardımcı olunması ve yurt dışında da inceleme ve ihtisas yapılmasını sağlıyacak kısa ve uzun vadeli işbirliklerinin uluslararası kuruluşlar ve eğitim – araştırma kurumları ile oluşturulması,
8.    Ülkemizde uluslararası Spor Hukuku toplantılarının organize edilmesi, yabancı uzman ve ilim adamlarının eğitim kurumlarımızda akademisyen ve öğrencilere konferans ve seminer vermelerinin sağlanması,
9.    Uzun vadede, Spor Hukukunda oluşacak ihtisas ve doktora sahibi hukukçularımızın Uluslararası Kuruluşlarda ve ulusal Federasyon, Kulüp ve diğer kuruluşlarımızda görev almaları için yönlendirme ve buluşturmada bulunulması,
10.    Bu şekilde bilgi, ihtisas ve deneyim kazanan hukukçularımızın yurt dışında tanınmalarının sağlanması ile Uluslararası kuruluşlarda, yargı birimlerinde, ve Uluslararası Spor Mahkemelerinde Hakem ve Hakim olmalarının sağlanması.

SONUÇ:

Kurulacak olan böyle bir Spor Hukuku Enstitüsü’nden beklentilerin, yukarıda belirttiklerim ışığında bir hayli fazla olacağının bilincindeyim, ancak, eğer Türkiye 2012 yılında Olimpiyat yapmakta ısrarlı ise, ve eğer birgün Avrupa Birliğinin üyesi olacağına inanıyorsa Spor Hukuku alanında uzmanlarını o tarihlere hazırlama çalışmalarına başlaması erken değil, kanımca geç dahi kalınmış bir karardır.

Ve bu hususu gerçekleştirecek kuruluşun, hem Türk Sporuna ve hem de hukuk düzenimize yeni ve çok önemli bir temel taşı ilave edeceğine inanmaktayım.

20 Ekim 2001.

Saygılarımla,

Av. Kısmet Erkiner

(**) Dip Notu: TMOK Hukuk Komisyonu kurulup çalışmaya başladıktan sonra Başkanlık benden Komisyonun “Vizyon ve Misyon”unu belirten bir rapor yazmamı istedi. Yazıldığı tarihta Spor hukuku çalışmalarımızın vizyonunu ve misyonunu nasıl gördüğüm ve aradan geçen yıllar ile görüş isabetinin ne olduğunun saptanabilmesi için, yine kelimesine dokunmadan buraya “dip notu” olarak koymayi yararlı buldum:

TÜRKİYE MİLLİ OLİMPİYAT KOMİTESİ HUKUK KOMİSYONU
MİSYONU, HEDEFLERİ, STRATEJİLERİ VE FAALİYET PLANLARI HAKKINDA RAPOR
(10 NİSAN 2002)

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Yönetim Kurulu’nun 25 Ekim 2001 tarih ve 71 sayılı kararı ile kurulmuş olan Hukuk Komisyonu, çalışmalarının ilk altı ayını tamamlamış olup, ilk yarı yılındaki faaliyetlerine ve elde etmiş olduğu sonuçlara ait raporunu da T.M.O.K. Başkanlığı’na sunmuş bulunmaktadır.

Bu raporumuz ise TMOK Başkanlığı’ndan alınan 25 Mart 2002 tarih ve 125/2002 sayılı talep ve talimat yazısı uyarınca hazırlanarak sunulmuştur. Komisyonun kurulma nedenleri yukarıda belirtilen Yönetim Kurulu kararı öncesinde hazırlanan gerekçeli raporda izaha çalışılmışdır. Kuruluş sonrası ilk altı ayda elde edilen sonuçlar ise yukarıda belirtilen “Birinci Altı Aylık Faaliyet Raporu”nda BİLGİLENDİRME, DEĞERLENDİRME  ve SONUÇ ana başlıkları altında irdelenmiştir. Bu nedenle bu raporda sadece yukarıda belirtilen Başkanlık yazısında istenilen hususlara değinilmekle yetinilecektir.

I.    TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN MİSYONU:

Hukuk Komisyonu’nun öncelikli misyonu veya diğer bir ifade ile amacı Türkiye’de “SPOR HUKUKU”nu uluslararası ve ulusal boyutları ile hukukun yeni bir disiplini olarak tesis etmek, kabul ettirmek, geliştirmek, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek okullarında bilimsel bir programa dayalı olarak okutulmasını sağlamak, Hukuk Fakülteleri’nde yeni bir hukuk dalı olarak benimsetmek, lisans üstü ve doktora programlarına alınmasını sağlamak ve bu suretle zaman içinde Spor Hukukunda uzmanlaşmış spor yöneticileri, akademisyenler ve hukuk insanlarının ülkemize yeterli ve faydalı şekilde yetişmelerini sağlamaktır.

II.    TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN HEDEFLERİ:

Hukuk Komisyonu’nun yukarıda açıkladığımız misyonunu gerçekleştirebilmek için hedeflerini derece derece aşağıdaki gibi belirtebiliriz:
ı.     Aşağıda açıklayacağımız strateji ve faaliyetler ile Komisyon bünyesinde, olgunluğa ulaştığında TMOK Kütüphanesine devredeceği, spor hukuku kitapları, belgeleri ve diğer dokumanlarının toplanmasını sağlamak ve bunlar ile TMOK bünyesinde tüzel kişiliği olmayan bir “SPOR HUKUKU DOKÜMANTASYON VE ARAŞTIRMA MERKEZİ” kurmak.

ıı.   İkinci hedefimiz, Spor Hukuku olgusunun uluslararası alanda  görülmekte olan gelişiminin ülkemize de yansımasını sağlamak ve bu suretle çeşitli Üniversitelerimizin Hukuk Fakültelerinde birer “SPOR HUKUKU KÜRSÜSÜ – ANA BİLİM DALI” kurulmasını telkin ve teşvik etmektir.

ııı.       Daha uzun vadede veya Fakültelerde kürsü oluşumuna koşut olarak, yukarıda belirttiğimiz Merkez’in zaman içinde istenilen olgunluğa ulaşması sonrasında tüzel kişiliğe sahip bir “SPOR HUKUKU ENSTİTÜSÜ” kurmak.  Bilindiği üzere böyle bir Enstitü’nün kurulabilmesi Y.Ö.K. Kanunu hükümlerine tabidir; ancak, bu mevzuat incelendiğinde Vakıf’ların kurabileceği eğitim kurumları düzenlemesini hatırlatmak isteriz. Bu bağlamda TMOK’nin vâkıfı olduğu TÜRK SPOR VAKFI” nın bu amaca uygun ve yetkin bir enstrüman olacağını ve bu suretle de adı geçen Vakfa yeni bir canlılık ve işlev sağlanabileceğini belirtmek isteriz. Ayrıca bu Vakıf bağımsız bir girişim yerine, seçilecek bir Üniversite ile işbirliği yaparak da daha kolay ve etkin bir şekilde aynı sonucu elde edebilir.

III.    TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN STRATEJİLERİ:

Komisyonumuzun ana statejisi dünyada spor hukuku ile ilgili faaliyetler ve yayınlar hakkında mümkün olabilecek en üst düzeyde bilgi sahibi olabilmektir.
Komisyonumuz bu ana stratejisini gerçekleştirmek için Sayın TMOK Başkanı’nın imzası ile bütün Uluslararası Spor Federasyonlarına, bütün Ulusal Olimpiyat Komitelerine, IOC başta olmak üzere spor hukuku ile ilgili olabilecek uluslararası kuruluşlara bilgi ve belge isteyen bir yazı göndermiştir. Bu yazımıza şimdiye kadar aldığımız cevaplar ve bilgilenmek ile belgelenmek konularında elde ettiğimiz sonuçlar Komisyonumuzun birinci altı aylık faaliyet raporunda etraflı şekilde belirtilmiştir.
Bu kuruluşlar ile ilişkiler yazışmalar, karşılıklı ziyaretler, etkinliklerine katılımlar, birlikte organizasyonlara girmek yöntemleri ile en üst düzeyde geliştirilecektir. Komisyonumuz şimdiden, 2003 yılı baharında ülkemizde uluslararası katılımlı bir “SPOR HUKUKU KONFERANSI – SEMİNERİ” düzenlemeyi amaçlamaktadır.
Ancak daha önce ve böyle bir uluslararası toplantıya da hazırlık niteliğinde olmak üzere, ulusal boyutta (az da olsa ülkemizde mevcut spor hukuku hakkında bilgili veya en azından konuya ilgili) hukukuçularımızın davet edileceği ve halen bu konuda bulunduğumuz noktaları saptamaya yönelik en az bir bilgilenme ve bilgilendirme toplantısı yapmayı ön görmekteyiz.
Komisyonumuz bilimsel çalışmalarında iki stratejik yöntem uygulamayı düşünmektedir:
Bunlardan birinci yöntem, uluslararası kuruluşlardan yola çıkarak hangilerinin spor hukukunun hangi yönünü, konusunu ele aldığını, etkilendirdiğini saptama yöntemidir. Bu bağlamda özellikle alışılmış, spor hukuku ile ilgili IOC, IF, NOC ‘ların dışında UNESCO gibi, AVRUPA KONSEYİ gibi kuruluşlar ile özellikle AVRUPA BİRLİĞİ’nin spor hukuku için kurucu, kural koyucu (teşrii) faaliyetlerinin neler olduğunu saptamak ve incelemektir.
Burada öneminden ötürü, bir an detaya girmek ve bir hususu belirtmek istiyoruz. Bilindiği üzere Avrupa Birliği, kurucu belgesi olan Roma Antlaşması’nda spor ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmamasından ötürü şimdilik sporu sadece ekonomik nitelik arzeden yönleri ile ele alabilmekte etkileyebilmektedir. Buna rağmen bir Bosman kararı ile sporun temellerini nasıl sarstığını hepiniz bilmektesiniz. Halen Avrupa Birliği Antlaşmasına spor ile ilgili bir temel madde eklenmesi yönünde çok ciddi ve ilerlemiş çalışmalar mevcuttur. Bu husus gerçekleştiği gün Avrupa Birliği’nin kural koyucu olarak spora, ve özellikle futbola tümüyle hakim olma girişiminde bulunacağına şimdiden dikkatinizi çekmek isteriz.
Komisyonumuzun yukarıda belirttiğimiz birinci inceleme yönteminden başka uygulanacak ikinci yöntem, Spor Hukuku konularını teker teker ele alarak ülkelerin ve kuruluşların bu konulara nasıl yaklaştıklarını incelemek ve bunları biribirleri ile karşılaştırmaktır.
Burada da konular kamu hukuku ve özel hukuk konuları olarak ayrılabilir. Örneğin, doping ile mücadele, seyirci taşkınlıkları ve kitlesel şiddet hareketleri kamu hukuku (anayasa, idare, ceza, uluslararası hukuk);  rekabet kuralları, TV yayın ve diğer telif hakları, diploma muadeletleri, yerleşme ve çalışma özgürlüğü, sponsorluk, federasyon ve kulüplerin yapılanmaları, şirketleşmeler özel hukuk (ticaret, fikri, dernekler hukuku) olarak incelenecektir.
IV.        TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN FAALİYET PLANLARI:
Komisyonumuzun faaliyet planları, genelinde ve faaliyetinin ikinci altı aylık dönemi (2002 yılı sonuna kadar) için ise daha somut ve detaylı şekilde aşağıdaki gibi ifade edilebilir:
ı.       Faaliyetimizin birinci aşaması Komisyonumuzun kuruluşunu ve niçin kurulduğunu dünyaya duyurmak olmuştur. Bu amaçla  12 uluslararası kuruluşa, 65 uluslararası Federasyona ve 198 Ulusal Olimpiyat Komitesine mektup gönderilmiştir.

ıı.     Faaliyetimizin yukarıda belirtilen birinci aşamasına koşut şekilde (aynı yazı ile) yukarıda belirtilen kuruluşlara somut sorular sorulmuş, cevapları istenmiş ve yine neler oldukları somut olarak belirtilen dokümanlar istenmiştir. Memnuniyet ile ifade etmek isteriz ki yazı gönderilen kuruluşların küçümsenemeyecek kadar sayıda olanından kurulmamızı kutlayan cevaplar ve sorduğumuz soru ve istediğimiz belgelere tatminkar yanıtlar alınmıştır.

ııı.    Çalışmalarımızın önümüzdeki altı aylık döneminde, duyuru ve istek yazımıza henüz cevap vermemiş kuruluşlara birer hatırlatma yazısı, cevap verenlere teşekkür ve gönderdikleri bilgilere bazı ek bilgiler isteyen yazılar gönderilecektir.

ıv.    Yazışılmış olan bazı kuruluşların  yöneticileri ile ikili ilişkiler (isme yazı veya telefon görüşmesi yapılarak) kurulmaya başlanmıştır. Bunlardan bazı çok önemli uluslararası kuruluş ve eğitim kurumları Sayın TMOK Başkanı’nın mutabakatı ve Yönetim Kurulu’nun onay vermesi halinde gelecek altı aylık dönemde ziyaret edilecektir.

v.        Yukarıda belirtmiş olduğumuz kuruluşlardan özel önem verilenler, başta IOC  olmak üzere CE , EC, UNESCO, TAS, CIES, CDES, FIFA, ve UEFA dır. Bu kuruluşlardan çalışmalarımıza finansal destek olanakları aranacağı gibi birlikte ne gibi organizasyonlara girilebileceği de araştırılacaktır. Bu kuruluşlar nezdinde gençlerimize inceleme ve staj bursları imkanları da özellikle önemsediğimiz konulardandır.

vı.     Komisyonumuzun diğer bir faaliyeti dünyada ve özellikle Avrupa’da yapılan spor hukuku bilimsel toplantılarına katılmak, ülkemizi temsil etmek ve aynı zamanda bu toplantılara katılanları Türk Sporunun teşkilatlanması ve hukuki dayanakları hakkında bilgilendirmek olmalıdır.

vıı.    Uluslararası görev ve faaliyetlerimiz açısından önemli bir bulgumuzu belirterek bu alanda da Komisyonumuza görev çıkarttığımızı belirtmek isteriz. İncelediğimiz bilimsel eserlerde Anayasasında spor ile ilgili hüküm bulunan ülkeler belirtilirken maalesef hiç birisinde Türkiye Anayasası’dan bahise (m. 59) rastlayamadık. Avrupa Konseyi’nin “Avrupa Kültür Antlaşması’nı onaylamış ülkelerin spor ile ilgili yasal düzenlemeleri hakkında ulusal raporlar derlemesi” adlı yayınında (1999) Türkiye’ye ait raporu (ülkemiz bu Antlaşmayı 1957 yılında onaylamış olmasına rağmen) bulamadık. Bu eksiklerin nedenini, ülkemiz yetkili Devlet kuruluşlarının istenilen bilgileri yabancı dilde istenilen şekil ve zamanda verememiş olmasına bağlıyoruz. Bu nedenle Komisyonumuzun, “Türkiye’nin spor ile ilgili örgütlenmesi ve yasal düzenlemeleri”ni kapsayan fransızca ve/veya ingilizce bir kitabın yayınlamasını da faaliyet kapsam ve takvimine alması gerektiğine inanmaktayız.

vııı.  Hukuk Komisyonumuzun yakın gelecekte ele alacağı öncelikli konulardan birisi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okullarında okutulan “Spor Hukuku” dersinin çatısını oluşturmak, öğretime alınacak konuların neler olması gerektiğini tespit etmektir. Bu bağlamda, şimdiye kadar yapmış olduğumuz kısmi incelemede saptamış olduğumuz, bu dersin Spor Okullarının “Spor Yöneticiliği Bölümü”nde yüzeysel olarak ve daha çok ulusal mevzuat bilgilendirmesi şeklinde okutulmakta olduğu ve bunun yanında, başka ders adları altında da Spor Hukuku kapsamında olması gereken bazı konuların ele alındığıdır. Belge incelemeleri tamamlandığında, en azından büyük üniversitelerimizin yetkilileri ziyaret edilerek bu konuda yöneticiler ve hocalar ile görüş alışverişinde bulunulacaktır. Bu yaklaşımın ön temasları da  bazıları ile yapılmıştır.

ıx.   Yukarıda belirtilen hususların gereği yerine getirilirken bu alanda Komisyonumuzun yayın vermesinin şart olduğu inancını taşımaktayız. Esasen üyelerimizin de akademik kariyer sahibi kişilerden oluşması bu amacı kolaylıkla yerine getirebilecektir. Yayınlar aşama aşama:
Spor Hukuku   – uluslararası ve ulusal bibiliyografyasının yayınlanması,
– Spor Yüksek Okulları için  ders notları yayınlanması,
– Hukuk Fakültelerinde de okutulabilecek nitelik ve
düzeyde bir ders kitabının hazırlanmasıdır.
Yukarıda belirttiğimiz yayınlardan ilk ikisini 2003 yılı sonuna, üçüncüsünü ise 2005 yılı sonuna kadar hazırlayabileceğimize inanmaktayız.
Bu çalışmalar kişisel eser veya büyük ihtimalle bir kısım Komisyon üyelerinin aralarında konularını   paylaşacakları müşterek bir TMOK yayını olacaktır. Ancak bu arada ve daha sonra Komisyon üyeleri bazı Spor Hukuku konularında monografi ve bilimsel makale yayını da yapabileceklerdir.

(***) Dip notu: Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’ndan (o tarihte M. A. Şahin)  Spor hukuku için desteğini isterken neleri vurguladığımın bilinmesinde yarar görmekteyim. Bu nedenle Sn. Bakan’a sunduğum raporu burada dip notu olarak vererek tarihe kayıt düşmekte yarar görüyorum:

İstanbul 13 Nisan 2004
Sayın Mehmet Ali ŞAHİN
Başbakan Yardımcısı
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı
Ankara

Konu :  Ülkemizde SPOR HUKUKU’nu geliştirme çalışmalarım hakkında RAPOR

Sayın Bakan’ım

Hatırlayacağınız üzere 20 Şubat 2004 tarihinde zat’ı âlilerinizi TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Dülger’in refakatinde ziyaret etmiş ve SPOR HUKUKU hakkında mâruzatta bulunmuştum. Zât’ı Devletleri de benden, sözlerimi bir raporla arz etmemi istemiştiniz.

Ziyaretim sırasında da ifade etmiş olduğum gibi, otuzaltı yıllık Avukatlık deneyimim ve  yurt dışı gözlemlerim, Spor Hukuku’nun, Batı’da başlı başına bir Hukuk disiplini konumuna ulaşmış ve geniş bir literatüre sahip olmasına karşın, ülkemizde henüz emekleme dönemine bile yeni girmiş olduğunu göstermiştir.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi, uluslararası Spor Federasyonları ve diğer spora özgü teşkilatlanma yanında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, UNESCO gibi Devletler üstü kuruluşların da spora çok önemle eğildikleri, uluslararası sözleşmelerle müdahil oldukları, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kırkı aşkın sporla ilintili kararı ile bu alanda ne denli önemli roller oynadıkları Yüksek mâlumlarıdır.

Diğer yandan 1984 yılında kurulmuş bulunan uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (C.A.S.)’ın spor yargısında oynadığı üst yargı organı fonksiyonu ile sporda çok önemli ve özgün bir spor yargısı içtihatlar külliyatı oluşmasına neden olmuştur.

Spor Hukuku, daha önce de ifade etmiş olduğum gibi, artık birçok ülkenin birçok üniversitesinde bağımsız bir hukuk disiplini olarak kabul görmekte ve bu bağlamda hukuk eğitimi içerisinde dersi bulunduğu gibi, Enstitüler, Araştırma Merkezleri, Kürsüler de kurulmuştur. Bunlara sadece birkaç örnek olarak A.B.D.’de bulunan « National Sports Law Institute »ü, Fransa’da Limoges Üniversitesi’nin geçen yıl 25. kuruluş yıldönümünü kutlayan « Centre d’Economie et de Droit du Sport »unu ya da İsviçre’nin « International Center for Sports Studies »ini zikredebilirim. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ve İtalya’nın Milano – Bocconi Üniversitesi’nde veya İngiltere’nin Leicester – Monfort Üniversitesinde verilen SPOR HUKUKU eğitimi ilk akla gelenler olmaktadır.

Bilincine varmış olduğum bu durumu Türkiye’ye yansıtma çabalarım, 25 Ekim 2001 tarihinde TMOK merhum Başkanı Sayın Sinan ERDEM’den büyük destek görmüş, ve o tarihte tarafıma kurdurulan bir Hukuk Komisyonu ile ülkemizde de geliştirilme yoluna girmiştir.

Bu bağlamda Avrupa Birliği Komisyonu Eğitim ve Kültür Genel Müdürlüğü Spor Birimi, Avrupa Konseyi Eğitim, Kültür ve Kültürel Miras, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Spor Birimi, UNESCO Eğitim ve Spor Birimi ile yakın ilişkiler kurulmuş ve işbirliğine girilmiştir.

Yüksek mâlumları olduğu üzere bu Devletlerüstü Kuruluşlar, üye Devletlerin resmi makamları ile olduğu kadar, istişari nitelikte olmak üzere sivil toplum kuruluşları ile de işbirliği yapmaktadırlar. Spor ile ilgili, hukuk veya ekonomisi alanında tertipledikleri toplantılara Devletlerden ve o devletlerin NGO’larından temsilciler davet etmektedirler.

Bu bağlamda, bendeniz Avrupa Biriliği Spor Forumuna TMOK’u temsilen katılmış olduğum gibi, Avrupa Konseyi Dopingle Mücadele Sözleşmesi İzleme Grubu’nda iki yıldan beri GSGM’müz delegasyonu ile birlikte görev yapmaktayım ve oradaki temsilim sırasında bu Grubun alt komisyonlarından olan Hukuk Komisyonu üyeliğine seçildim. Diğer yandan 1984 yılında kurulmuş olan CAS (Spor Tahkim Mahkemesi) üyeliğinde hiç Türk bulunmamışken TMOK tarafından konulan adaylığım Mahkeme’nin yönetim organınca uygun bulunmuş ve Mayıs 2003’den itibaren dört yıl için görev yapmak üzere CAS üyeliğine seçilmiş bulunuyorum.

Bu görevler ışığında CAS, EURO 2004 Portekiz Şampiyonasında oluşturduğu « ad hoc mahkeme »ye üyeleri arasından beni de seçti. Diğer yandan Avrupa Konseyi’nin dopingle mücadele çalışmaları çerçevesinde ülkelere gönderdiği « İstişare ziyareti » heyetlerine Konsey’ce iki kez dahil edildim. Bunlardan ilki geçen yıl Hırvatistan’a yaptığımız ziyaret olup ; ikincisi ise 3 – 6 Mayıs 2004 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan ve programında Devlet Başkanı tarafından da kabul edilme bulunan « Gürcistan İstişare Ziyareti » olacaktır.

Bu seçilmeler, ilişki ve görevlerimden kıvanç duyduğum kadar ülkem için de bir kazanım olduğu inancını taşımaktayım. Bilindiği üzere dış ilişkilerde devamlılık ve uzun süreli bu gibi görev ve temasları sürdürebilmek çok önem taşımaktadır. Ancak, Sayın Sinan Erdem’in 2003 yılındaki beklenmedik vefatı ve yeni TMOK Başkanı’nın SPOR HUKUKU’na aynı önemi vermemesi, özellikle de Avrupa Konseyi ile TMOK arasında başlamış olan ilişkileri sürdürmeyeceğini bu Uluslararası Kuruluşun ilgili makamına yazılı olarak bildirmiş olması beni TMOK Hukuk Komisyonu Başkanlığı’ndan da ayrılmaya icbar etmiştir.
Oysa bu görevlerden elde ettiğim bilgi birikimleri iki yıldan beri İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu ile Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulunda öğretim görevlisi olarak vermekte olduğum SPOR HUKUKU derslerime çok önemli bilgi malzemesi sağlamaktadır. Ayrıca Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bu yıl ilk kez  son sınıf öğrencilerine seçmelik ders olarak konulan SPOR HUKUKU dersinde öğrencilerin hemen tamamının bu dersi seçmiş olmaları bu alana ilginin ne kadar çok olduğunun en açık göstergesidir. Galatasaray Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Duygun Yarsuvat’ın bu dersi şimdilik bu alanda ülkemizde bulunan birkaç uzman arasında paylaştırmış olması da çok isabetli olmuştur. Bu bağlamda açılış dersini bizzat kendisi verdikten sonra konuları sırasıyla Avukat Dr. Levent Bıçakçı (UEFA Tahkim Kurulu As Başkanı), Prof. Dr. Erdener Yurtcan, Av. Türker Arslan (TFF Tahkim Kurulu Başkanı) ve bendeniz arasında paylaştırmıştır.

Bütün bunlar, Spor Hukuku’nu geliştirmek için girişimlerimin ne kadar doğru olduğunu ve bu ders için BESYO’larda müşterek bir müfredat tesbiti gereğini ; Hukuk Fakültelerinde de bu dersi benimsetmek ve yerleştirmek için çabaların sürdürülmesi gerektiğini gösterdiği inancındayım.

Ancak Avrupa Konseyi Dopingle Mücadele Sözleşmesi İzleme Grubu’na katılımım için sıfatsız kalmış olmam beni, çabalarımı sürdürmede maddi manevi çaresizliğe itmektedir.

Diğer yandan TMOK’un Avrupa Konseyi ile ilişkilerini kesmiş olması Avrupa Konseyi’nin   İstanbul’da organize etmeye karar verdiği 8 Eylül 2004 tarihli « Avrupa Konseyi Spor Elçileri Toplantısı » ile 9 – 10 Eylül 2004 «  Kültürlerarası Diyaloğa Sporun Katkısı Konferansı » nın yapılabilirliğini de tehlikeye sokmuş ; ancak kişisel girişimlerimle, Yönetim Kurulu üyesi olduğum İktisadi Araştırmalar Vakfı, TMOK’un yarattığı organizasyon boşluğunu doldurmaya, Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız, Dışişleri Bakanlığı’mız ve GSGM’nin de olurları ile talip olmuş ve daha sonra GSGM ile İAV arasında akdedilen protokol çerçevesinde Avrupa Konseyi’nin bu Konferansı hazırlama toplantısına GSGM Genel Müdür Yardımcısı Sayın Sinan Köksal ile birlikte Vakfı temsilen bendeniz 23 Mart 2004 tarihinde Paris’de katıldık.

Görüldüğü üzere, merhum Sinan Erdem’in çok etkin desteği ile başlattığım çalışmalar birçok yönden semeresini vermektedir. Ancak sıfatsız kalmış bir birey olarak bir süre sonra tıkanacağımı ve buralarda ülkem adına elde ettiğim kazanımları kaybedeceğimi görmekteyim.

Bu bağlamda, son olarak da işaret etmek isterim ki Avrupa Konseyi İzleme Grubu 2004 yılı sonunda, iki yılda bir yaptığı başkanlıklar seçimini yenileyecektir. Bu seçimlerde halen Hukuk Komisyonu Başkanı olan Alman Profesör Ulrich Haas’ın İzleme Grubu Başkanlığına aday olacağı Konsey çevrelerince ifade edilmektedir. Seçilmesi halinde Hukuk Komisyonu Başkanlığı boşalacaktır. Bu Hukuk Komisyonu başkanlığı için de en yüksek seçilme olasılığının bende olduğu Avrupa Konseyi yetkililerince ifade edildi. Ancak bu seçime katılabilmem için ülkemden bir sıfatla oraya gidebilmem ve seçim toplantısı öncesindeki iki toplantıya da katılabilmem gerekli görünmektedir.

Sonuç olarak ifade etmek isterim ki, Türkiye’de Spor Hukuku’nu yerleştirmek ve geliştirmek için bir sıfata ve manevi desteğe ihtiyaç duymaktayım. Aksi takdirde iki buçuk yıldır sürdürmekte olduğum çabalar ve kazanımlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır.

Yüksek takdir ve tensiplerinize saygılarımla arz ederim.

Av. Kısmet Erkiner

2006’da yayınlanan “Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi <CAS>” kitabımın sunumu:
(25 Mart 2006)

Önceki yıllardan gelen çalışmalarım 2006’da sırayla sonuçlanmaya başladı. Halen Şubat 2006’dan beri kitapevlerinde boy gösteren « Hukuk Boyutunda DOPİNG » den sonra, şimdi de bu kitabım.

Aslında bu kitap, önceden planlamış olduğum SPOR HUKUKU çalışmalarımda araya girdi. Dopingle ilgili kitabımın sunuşunda, ondan sonra « Spor Yargısı » üzerine bir çalışma hazırladığımı belirtmiştim. Gerçekten de çalışmalarım halen o yönde. Ancak, Kadir Has Üniversitesi’nde «  Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi »ni kurmuş olmamız ve hemen « sertifika programı » niteliğinde eğitime başlamamız bir yandan ; diğer yandan da, 2005 sonlarında FIFA eleme maçları çerçevesinde Türkiye – İsviçre Milli maçı öncesi ve sonrasında yaşananlarla Türk kamu oyunun birden bire, fazlası ile CAS ile ilgilenmiş olması beni, spor yargısı monografik çalışmamdan çıkarak, sadece CAS nedir, nasıl başvurulur, nasıl yargılar sorularını cevaplamaya, toplumu bu yönde aydınlatmaya yöneltti. (****)

Diğer yandan gerek federasyonlarımızda, gerek spor kulüplerimizde ve özellikle de sporcularımız için yaygın şekilde yabancı dil bilmemek sürekli sorun yaratıyor ve bir dizi yanlış yapmamıza, haklarımızı arayamamamıza, kendimizi yeterince etkin savunamamamıza da neden oluyor. Bunun için öncelikle tüm CAS mevzuatını Türkçe’ye çevirmeye karar verdim ve çevirim bu kitabın esasını oluşturuyor.

Aslında, özellikle hukuk metinlerini çevirmek sadece dil bilmekle çözümlenmiyor. Bir takım sözcükleri, kavramları çevirirken bazı hukuk tercihleri de yapmanız gerekir ; aksi takdirde kavram kargaşalarına yol açabilirsiniz. Ben de, tercümeyi şahsen yaparken bu tercihleri yerli yerine oturtmaya çalıştım. Bazı tercihlerimin nedenlerini de CAS CODE tercümesinin hemen başlangıcında bulacaksınız.

Kitaba, CAS CODE’un CAS KOD olarak çevirisini yaparken, her ne kadar hem resmi Fransızca, hem de İngilizce metinlerden yararlandıysam da, hiç değilse Türkçe ile karışılıklı olarak İngilizce metni de koymayı yararlı buldum. Bana göre bunun bir yararı da bu mevzuatı kullanacak olanların, İngilizce bir başvuru veya lâyiha hazırlarken CAS’ın İngilizce terminolojisinden madde madde, paragraf paragraf, cümle cümle yararlanmalarına olanak sağlamaktı. Yeri gelmişken, CAS Kod’un tercümesini yapmama ve bilhassa resmi İngilizce metnini kitabımda kullanmama izin veren CAS Genel Sekreteri Av. Matthieu Reeb’e teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Tercümeyi yaptıktan sonra, bazı hükümlerin açıklamalar gerektirdiğini, bazı hükümlerle uygulamanın her zaman bire bir örtüşmediğini, hükümlerde yazılı olmayan bazı hususların da ifadesinin yararlı olacağını gördüm. Bu nedenle, sonuçta neredeyse CAS KOD çevirisi kadar yer alan açıklamalara girdim. Buna « ŞERH » demeye cesaretim yok ; o kadar iddialı değilim. Yine de mevzuatın anlaşılmasına ve bilhassa hukukçu olmayanlar için daha kolay okunmasına yardımcı olacağını zannediyorum.

Nihayet, bu kitabı tümüyle okumak istemeyenler ve hemen gerekli bilgileri el altında bulmak isteyenler için, CAS’ı çok kısa açıklayan 20 soru – cevapla ve CAS’ın Olimpiyatlardaki yargılamasını da anlatan 12 soru-cevapla özellikle hukukçu olmayan, sporcu, yönetici ve diğer spor insanlarını aydınlatmak için kitaba bir ön bölüm yazdım.

Çalışmamın Türk spor camiasına yararlı olmasını dilerim.

İstanbul, 25 Mart 2006

(****) Dip Notu: CAS kitabımın sunuşunda kısaca Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve uygulama Merkezi’ni kurmuş olduğumuzu belirtmiştim. Ancak bu kuruluşun gerekliliğini nasıl savunduğumuzu burada, o tarihte Sn. Prof. Dr. Mehmed Akad (kuruluştan sonra Merkez’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlenmiştir) ile birlikte imzalamış olduğumuz raporu burada dip notu olarak vererek yine tarihe mal etmek istiyorum:

HUKUK  FAKÜLTELERİNDE SPOR  HUKUKU’NUN  OKUTULMASI
VE
“ SPOR HUKUKU ARAŞTIRMA ve UYGULAMA MERKEZİ ”
KURULMASI  HAKKINDA

1. Ocak 2005

Prof. Dr. Mehmet AKAD
Av. Kısmet ERKİNER

Türkiye, gelişmiş Batı ülkelerine nazaran en az yirmibeş yıl gecikme ile de olsa, sporda başarılı olmanın sadece tesis kurmak, antrenör sağlamak ile elde edilemediğinin bilincine varmaya başlamıştır. İyi tesislere ve bilgili teknik eğitmenlere ihtiyaç olduğu hiç bir şekilde yadsınamaz. Ancak, sporda gerekli kurumsal alt yapıya sahip olmak, hak aramasını bilmek, savunma, iddia ve kararda hukuka uygun hareket edebilmek için sahip olunması gereken bilgilerden gerek sporun her düzeydeki yöneticilerinin, gerekse sporcularının yoksun oldukları gözlemlenmektedir.

Son zamanlarda sporda yaşanan toplumsal sorunlar “kamu hukuku”nun da ilgisini çeker olmuştur. Esasen Batı’da, Spor Hukuku disiplini içerisinde “Sporun Kamu Hukuku “ başlıklı bir bölüm de mevcuttur.

Türkiye’de spor, hukuk alanında bir danışma, eğitim ve yol gösterme kuruluşundan yoksundur. Türk Kamu kuruluşları  [Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Federasyonları] uluslararası düzeyde Uluslararası Teşkilatlar ve Devletlerin eşdeğer kurumları ile ilişki sürdürürken bu alanda Dünya’da çok geniş etkinliği bulunan NGO (Sivil Toplum Örgütleri) ile bilimsel işbirliği yapabilecek benzer bir örgütlenmeden  spor hukukunda yoksundur.

Devlet örgütlenmesi [Hükümet ve GSGM] spor alanında önemli bir mevzuat yenilemesine ve kurumsal değişikliklere girişmiştir. Ancak Devlet, örneğin TCK ve diğer temel yasa değişikliklerinin hazırlanmasında üniversite çevrelerinden görüş, taslak önerileri alırken, spor alanında yapmak istedikleri için akademik yardım alamamaktadır ; zira başvurabileceği bir bilim kurumu bulunmamaktadır.

Sporun hukuki sorunlarında kurumların veya bireylerin başvurabilecekleri, hukuki yardım alabilecekleri, bilirkişiliğine müracaat edebilecekleri, referans mercii olarak gösterebilecekleri, ihtilaflarda icabında hakemliğine başvurabilecekleri bir sivil toplum kuruluşundan ülkemiz yoksun bulunmaktadır.

Son zamanlarda sporcularımızın uluslararası düzeyde aldıkları cezalar, giderek kamu oyunu daha çok ilgilendirir hale gelmektedir. Ancak, takibata uğrayan eylemi analiz edecek, usul ve esastan nasıl hareket edilmesi gerektiğini doğru şekilde ifade edecek bir merci bulunmamaktadır. Bu nedenle, eksik ve yanlış bilgilerle, özellikle medyamız konuları çığrından çıkartmakta ve bütün taraflara zarar verecek spekülasyonlara neden olmaktadır. Bu yönde de medyayı ve toplumu doğru bilgilendirecek, tarafsız bir merciden ülkemiz yoksundur.

Bütün bu eksikliklere karşı, uluslararası spor teşkilatlarının mevzuatlarını depolayacak, inceleyecek ve soru yönelten kurum ve bireylere doğru bilgileri verecek bir Merkeze şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Kişiler sporda haklarını aramak için nasıl davranmaları gerektiğini sorabilecekleri bir merci aramaktadırlar. Hak aramada ve savunmada kendilerine yardımcı olacak avukatlara ihtiyaçları vardır. Bu kişileri bulabilmeleri ve ulaşabilmeleri için bir danışma merkezine şiddetle ihtiyaç vardır.

Uluslararası Spor Federasyonlarının yetkili disiplin ve itiraz organları ile, bunların kararlarının temyiz mercii olan C.A.S – T.A.S. (Court of Arbitration for Sport = Tribunal Arbitral du  Sport = Spor Tahkim Mahkemesi : Lozan  / İsviçre) nin başvuru yöntemlerini bilen, iddia ve savunmaları hazırlayabilecek, emsal kararları incelemiş hukukçulara ülkemiz çok büyük şiddetle ihtiyaç duymaktadır.

Avrupa Birliği Adalet Divanı spor hakkında elliye yakın karar vermiştir (bunlardan kamu oyunca bilineni Bosman kararıdır) : Ülkemizde bu kararları bilen, incelemiş ve bu kararlara mesnet teşkil eden AB Spor müktesebatını bilen hukukçularımıza, zaman kaybetmeksizin ihtiyaç vardır.

Avrupa Birliği 1957 Roma Andlaşması, 1986 Avrupa Tek Senedi, 1992 Maastricht, 1997 Amsterdam, 2001 Nice Andlaşmaları’nda spor ile hiç ilgilenmemiş, sporu görmezden gelmiştir. Ancak 29/10/2004’de Avrupa Konvansiyonu tarafından hazırlanıp Devlet ve Hükümet Başkanları ile Dışişleri Bakanları’nın imzalamış oldukları “Avrupa Anayasa” sı AB’nin spora karşı pasif tutumundan, aktif yaklaşıma geçmiştir. Avrupa Anayasası’nın III-182. maddesi: “Birlik, sporun toplumsal ve eğitici işlevlerini göz önünde bulundurarak, Avrupa’da sporla ilgili konulara  katkıda bulunur. ….. g) müsabakalarda kurallara uygunluğun ve sporla ilgili teşkilatlar arasındaki işbirliğinin teşvik edilmesi ve özellikle gençler olmak üzere, sporcuların bedensel ve ahlaki bütünlüğünün korunması yoluyla, sporda Avrupa boyutu geliştirilmesi” hükmünü kabul etmiş olmakla  AB’nin bundan böyle sporda aktif rol oynayacağını ortaya koymaktadır. Bu durum da, AB’nin spor müktesebatının incelenmesi gereğini ortaya koymaktadır. Kaldı ki, Avrupa Anayasası’nın 16/3 maddesi: “ Bu alanlara özel olarak Birlik tarafından III. Bölümdeki hükümlere dayanarak kabul edilen yasal olarak bağlayıcı tasarruflar, Üye Devletlerin yasalarının veya düzenlemelerinin uyumlu hale getirilmesini gerektirmeyebilir” demekle üye Devletlerin iç mevzuatlarını değiştirmelerini beklemeksizin AB’nin spor alanında alacağı bağlayıcı kararların uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Uygulayabilmek için de önce bilmek, öğnemek gerekir.

Ülkemizde spor federasyonlarının tüzel kişiliklerinin bulunmadığı düzende sadece GSGM organları ceza ve disiplin alanında yetkili iken ; yeni kanun değişikliği ile, yaklaşık üç yıl içerisinde federasyonların büyük çoğunluğu özerk olacaklar ve kendi kurullarını, bu arada ceza ve disiplin organlarını da kurmak mecburiyetinde olacaklardır. Bu organlarda da spor hukukunu bilen hukukçulara ihtiyaç duyulacaktır. GSGM (veya zamanla yerini alacak olan Spor Yüksek Kurumu’nun)’nin kurduğu Tahkim Kurulu da bir mahkeme gibi çalışırken iddia, savunma ve karar mercilerinde spor hukukunu bilen hukukçulara ihtiyaç vardır.

Dopingle Mücadelede halen ülkemiz sadece bir tahlil laboratuvarına (Doping Kontrol Merkezi) sahiptir. Oysa Batı’da dopingle mücadele için kamu hukukunda da özel hukukta da geniş bir örgütlenmenin olduğu görülmektedir. Ülkemizde de benzer örgütlerin kurulması, mevzuatlarının hazırlanması ve yönetilmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye Anti-Doping Ajansı’nın kurulmasına çalışılmaktadır.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz bütün bu eksiklikleri gidermek amacına yönelik, Üniversite bünyesinde <SPOR HUKUKU ARAŞTIRMA ve UYGULAMA MERKEZİ> nin kurulmasını ve bu Merkezin SPOR HUKUKU ağırlıklı olmak üzere ve gereğinde SPOR EKONOMİSİ, SPOR İŞLETMECİLİĞİ, SPOR SOSYOLOJİSİ konularında da dokümantasyon oluşturma ve araştırma yapmasının çok faydalı olacağı görüşündeyiz.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz ihtiyaçlara cevap vermeye yönelik bu Merkez aynı zamanda  Hukuk Fakültelerinde okutulmasının bir gereklilik olduğu bilincine varılan Spor Hukuku’na da akademisyen yetiştirecek ve bu dersi yüklenerek eğitim görevini de yerine getirecektir. Diğer taraftan kendisine sorulan sorulara belli usuller çerçevesinde (örneğin bir döner sermaye ile) resmen cevap verebilecektir. Örgütlenmesine bir şekilde bağlanabilecek, spor hukukunu bilen avukatları tavsiye etmek suretiyle, spor davalarında (ulusal veya uluslararası) kurum ve kişilerin kime başvuracaklarını bilmeme sıkıntılarını da giderebilecektir.

Diğer yandan, sporun uluslararası teşkilatlanmasında, başta Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) olmak üzere, uluslararası spor federasyonları (FIFA, FIBA gibi), bu federasyonların Avrupa Kıtasına ait federasyonları (UEFA gibi), ulusal olimpiyat komitelerinin kurdukları bölgesel teşkilatlar, spora hizmet eden bir çok NGO (uluslararası sivil toplum örgütleri), belli bir konuda faaliyet gösteren spor kuruluşları (WADA = Dünya Anti-Doping Ajansı – CAS = Spor Tahkim Mahkemesi) gibi kuruluşlarda binlerce insan çalışmaktadır. Bu kuruluşların seçimle gelinen üst düzey organlarında çok başarılı Türkler bulunurken, profesyonel kadrolarında hemen hiç Türk bulunmamaktadır. Bunun sebebi, bu kuruluşlardaki çalışma imkânlarını Türk gençlerinin bilmemesi, buralardaki işler için aranan eğitimi almamış olmaları ve iyi yabancı dil bilen gençlerin üniversite eğitimi sırasında bu alanı seçebilecekleri konusunda uyarılmamalarıdır. Bu eksikliği gidermek için ülkemiz <uluslararası ilişkiler> eğitimi veren kurumlarında da <SPORUN ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ> dersi okutulmalıdır. Merkez bu alanda da uyarıcı, eğitici fonksiyon yerine getirebilir.

Diğer taraftan, Hukuk Fakültesinden spor hukuku eğitimi almış ilk lisans mezunları ile birlikte, SPOR HUKUKU Yüksek Lisans programı da başlatılabilecektir. Bu Yüksek Lisans Programının “İngilizce (ve/veya Fransızca)” olarak verilmesini ve yabancı ülkelerdeki eşdeğer Spor Hukuku Merkez ve Enstitüleri ile de işbirliği yapılamasını, eğitmen ve öğrenci değişiminde bulunulmasını önermekteyiz.

Spor Hukuku Yüksek Lisans programının yabancı dilde (İngilizce veya Fransızca) yürütülmesinin bir gereği, IOC, WADA, CAS gibi önemli uluslararası spor kuruluşlarının ve uluslararası federasyonların mevzuatlarını inceleyebilme ve CAS tahkim kararları ile Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın spor ile ilgili yargı kararlarını inceleyip Türk Spor Hukukuna yararlı çalışmalar yapabilme olanağını yaratmak içindir.

Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olma sürecinde Avrupa müktesebatını inceleme ve uyum sağlama yükümlülüğü içerisinde Spor’a ait belgelerin de olduğu, AB’nin bir spor hukuku müktesebatının da bulunduğu unutulmamalıdır. Bu alan da incelenmeli ve ülkemiz için özümsenmelidir.

Spor Hukuku alanındaki nihai gelişim ve eğitim hedefi, Merkezin uzun vadede gelişerek bir Enstitüye dönüşmesi ile, Spor Hukuku Doktora programının yürürlüğe konması olacaktır.

İlgililerin bilgi ve değerlendirmelerine sunarım.

Saygılarımızla,

Av. Kısmet ERKİNER – Prof. Dr. Mehmet Akad

Editörü olduğum < Türk Spor Mevzuatı > kitabındaki sunuş yazım
(29 Aralık 2006)

Hukukun belli bir alanı ile yakından ilgilenmek isteyen bir hukukçunun veya konu ile ilgilenen hukukçu olmayan bir kişinin ilk kaygısı, konusunun veya sorununun hukuki düzenlemelerine  doğru, güncel ve eksiksiz şekilde ulaşabilmek olmalıdır. Bu gereksinim, “SPOR HUKUKU” gibi nisbeten genç ve kamuoyunca, hatta hukukçular ve sporcularca yeterince bilinir hale gelmemiş bir alan için daha da önemli ve gereklidir.

Spor, özellikle de yarışma sporu iki ana düzenleme ile oluşturulmuştur. Bunların birincisi her sporun oyun kuralları olarak nitelenen, aslında tamamen hukuka dayalı olmakla beraber teknik olarak “spor hukuku” tanımının dışında görülen her spor dalınının mikro ölçekteki kuralları; diğeri ise sporun genel düzenini oluşturan ve spor hukuku tanımını yaratan, genel olarak sporun makro ölçekteki kurallarıdır.

Sporcular, sporculara yardımcı olan veya destek veren kişiler, teknik yöneticiler, idari yöneticiler yapmakta veya yaptırmakta oldukları sporun kurallarını, yani mikro ölçeği, bilinçli olarak hatta bazen bilinç altlarına da nüfuz etmiş şekilde ezbere bilirler, bilmek de zorundadırlar. Ancak makro ölçekteki kuralları çoğu zaman bilmedikleri gibi, bilmeleri gerektiğinin de bilincine varmış değildirler.

İşte bizim, bu kitapla Türk spor dünyasına ve hukukçularımızın kullanımına toplu, elden geldiğince eksiksiz ve güncel şekilde sunmaya çalıştığımız sporun makro ölçekteki kuralları, diğer bir deyişle “TÜRK SPOR MEVZUATI”dır.

Gerçi bizim bu girişimimiz Türkiye’de bir ilki oluşturmamaktadır. 80’li yıllarda, Türk sporunun idari yapılanmasında T.C. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Beden Terbiyesi ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından yönetildiği dönemde, üç klasörden oluşan bir “Sporla ilgili kanun – tüzük – yönetmelik ve beynelmilel oyun kaideleri” başlıklı bir külliyat yayımlanmışsa da, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinden sporun çıkartılması ve Genel Müdürlüğün ad ve kısmen de yapı değiştirmesi sonrasında, bu külliyatın, klasör şeklinde yayınlanmasının nedeni olan, her değişikliği yeni sayfalar halinde klasörlere işlemek olan amacı takip edilmemiş ve bir süre sonra da bu külliyat güncelliğini ve kullanım yararını yitirmiştir.

Türk Spor Mevzuatını derli toplu şekilde yayınlama girişimlerinin ikincisi ise iki değerli akademisyenden gelmiştir. 1998 yılında, o tarihteki akademik sıfatlarıyla Yrd.Doç.Dr. Nadi Günal ve Dr. Erkan Küçükgüngör (şimdilerde her ikisi de Profesör) “Türk Spor Hukukunun Genel Esasları ve İlgili Mevzuat” başlığını taşıyan bir kitapta Türk Spor Mevzuatının en belli başlı kanun ve yönetmeliklerini bir araya getirmişlerdir. Ancak bu yayının da üzerinden dokuz yıl geçmiş ve spor gibi çok dinamik bir alanın makro mevzuatında birçok değişiklik olmuştur.

Ben bu değişiklikleri görerek, mevzuatı bir araya getirmenin gereğini ve faydasını hissetmekteydim. Ancak samimiyetle itiraf etmeliyim ki bu derlemeye girişmeye cesaret edememekteydim. Zira mevzuat derlemesi son derece yorucu bir iş olmakla birlikte, bir yandan kişiye kitap yazmanın, kendinden birşeyler katmanın zevkini vermemekte; diğer yandan da çektiğiniz külfetin idrakini karşınızdakine, okurunuza yansıtmamaktadır. Bu nedenle, genç meslektaşım  Av.Uğur Mutlu böyle bir çalışmaya giriştiğinin haberini ve bir ilk çalışmasını  bundan bir yıl önce bana getirdiğinde hemen ilgilendim ve destekledim. Zira, bir bakıma iğne ile kuyu kazmak olan, mevzuat derlemesi ancak bir gencin enerjisi ile üstesinden gelinebilecek bir uğraştır. Buna rağman, zaman zaman Uğur’un da bezdiğini, hiçbir zaman bana söylememiş olsa da, hissettiğimi ifade etmem gerekir.

Mevzuat derlemesi yaparken, öncelikle bunun sistematiğini doğru oluşturmanız gerekir; neleri kapsama alacağınıza, neleri almayacağınıza karar vermelisiniz; elinize geçen her metnin, o hukuki belgenin son şekli olduğuna emin olmanız, bazı maddelerinde, madde fıkralarında veya bendlerinde değişiklikler yapılmışsa, hatta aynı hüküm birden çok kez değiştirilmişse en sonuncu şeklini doğru yere, doğru şekilde yerleştirmeniz gerekir. İşte, Uğur Mutlu bütün bunları yaptı. Ben sadece yönlendirdim, uyardım, yardımcı oldum.

Türk Spor Mevzuatı kitabına Uğur benim adımı da koymak istediğini söylediğinde, ilk anda tereddüt ettim; onun çok değerli emeklerine  aynı derecede yorulmadan ortak olmak istemedim. Ancak daha sonra Kadir Has Üniversitesi’nde Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi (SHAUM)’ni kurmamız ve benim de bu Merkez’in Müdürlüğünü üstlenmem sonrasında bu çalışmayı Merkez’in “1 numaralı yayını” yapmaya karar verdik. Av. Uğur Mutlu’ya bu çalışmasını Merkezimize kazandırdığı için bir kez de SHAUM adına teşekkür ediyorum.

Yeri gelmişken, biraz da SHAUM’dan bahsetmek istiyorum. Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin niçin kurulduğunu, amacının ne olduğunu, işlevlerinin neler olacağını anlatmanın en kestirme yolunun,  19 Temmuz 2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Yönetmeliği’nin “Merkezin Amacı” başlığını taşıyan 4. Maddesini buraya yansıtmak olduğu görüşündeyim. Madde hükmü aynen şu şekilde:

Merkezin Amacı:

Madde 4. Merkezin amacı ulusa ve, uluslararası alanda Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile Uluslararası Paralimpik Komitesi, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve benzeri kuruluşların, uluslararası Spor Federasyonlarının ve bunların bölgesel ve evrensel birliklerinin, Devletlerin spor teşkilatlarının, ulusal Olimpiyat komitelerinin, ulusal spor federasyonlarının, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı’nın ve benzeri kuruluşların mevzuatlarını ve uygulamalarını, Avrupa Birliği Adalet Divanı, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi ve diğer her düzey ve nitelikteki yargı mercilerinin spora ait ve sporu etkileyen kararlarını incelemek, ülkemizdeki spor teşkilatlanması, spor kuralları ve diğer uygulamalarını irdelemek, gelişmiş ülkelerde bağımsız bir hukuk dalı olarak benimsenmiş olan, lisans ve lisans üstü eğitimi bulunan SPOR HUKUKU’nun bir bilim alanı olarak ülkemizde de yerleşmesi ve gelişmesi için gerekli her türlü araştırma, inceleme, uygulamada bulunmak, eğitimine katkıda bulunmak, spor kişi ve kuruluşlarına danışmanlık ve bilirkişilik hizmeti vermektir.

SHAUM’un yukarıda belirtilmiş olan amacını nasıl gerçekleştireceği ise yine Yönetmeliği’nin “Merkezin görevleri” başlığını taşıyan 5. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:

Merkezin Görevleri:

Madde 5. Merkez: 4. maddede belirtilen amacına ulaşabilmek için aşağıdaki çalışma ve etkinlikleri yürütür:
a.    Spor Hukuku alanındaki uluslararası gelişmeleri izleyerek, ülkemizin zamanında ve eksiksiz olarak bilgilenmesini sağlayacak çalışmaları yapmak;
b.    Spor hukuku alanında ve ilgili konularda ulusal ve uluslararası düzeyde konferans, kollokyum, seminer, kurs ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bu tür etkinliklere katılmak, gerektiğinde ilgili Bakanlık, Genel Müdürlük, Federasyonlar ve diğer resmi ve özel kurumlarla işbirliği yapmak;
c.    Spor Hukuku alanına giren mevzuat, yargı kararları ve diğer belgelerin toplanması, gerekenlerin Türkçe’ye çevrilmesi, yapılmış olan çevirilerin Spor Hukuku terminolojisine uygunluklarının kontrol edilmesi, spor hukuku konularında Türkçe ve yabancı dillerde yayınlar yapmak ve bu tür çalışmalara katkıda bulunmak;
d.    Spor Hukuku ve ilgili diğer bilim dalları  ve uygulamalarıyla uğraşan, bu alanda etkili olan ulusal ve uluslararası kurum  ve kuruluşlarıyla, yabancı ülkelerde bulunan ulusal veya uluslararası nitelikteki spor hukuku araştırma – uygulama – eğitim merkezleri, enstitüleri ve benzeri kurumlarıyla ilişki kurmak ve işbirliğinde bulunmak;
e.    Spor Hukuku ile ilgili gerekli  arşiv, kütüphane ve diğer bilgi ve uygulama tesislerini kurmak, ulusal ve uluslararası ilgili  yayınları izlemek ve merkeze kazandırmak;
f.    Spor Hukuku alanında araştırma, inceleme, proje ve benzeri çalışmaları ve üretimi gerçekleştirmek üzere gerektiğinde geçici ya da sürekli komisyonlar, çalışma grupları kurmak;
g.    Spor alanında faaliyet gösteren Devlet kuruluşları, federasyonlar, kulüpler ve diğer ilgili kurum ve kuruluşların yönetici ve personelinin Spor Hukuku alanında bilgilenme ve olgunlaşmalarını sağlamak;  hukuk mesleğinde faaliyet gösteren hakim, savcı ve avukatların meslek içi eğitimlerinde spor hukuku alanına da eğilmesini sağlayacak çalışmalarda bulunmak;
h.    Üniversitelerin Hukuk Fakültelerinde “spor hukuku” dersinin okutulması için  girişimlerde bulunmak; bu dersi okutacak / okutan Hukuk Fakültelerine müfredat, öğretim elemanı ve diğer bilimsel yardımlarda bulunmak; Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okullarında okutulan “spor hukuku” dersinin daha yaygın ve uyumlu hale gelmesi için gerekli müfredat, öğretim elemanı ve diğer bilimsel katkılarda bulunmak;
i.    Spor Hukuku ile yakın ilişki ve etkileşim içinde olan spor ekonomisi, spor işletmeciliği, spor sosyolojisi gibi uzmanlık alanlarının da ülkemizde yerleşmesi ve gelişmesi için gereğinde bu konularda da ilgililere bilimsel katkıda, yardımda bulunmak;
j.    Yükseköğretim mevzuatı çerçevesinde hukuksal danışmanlık ve bilirkişilik hizmeti vermek;
k.    Amacı ile ilgili diğer her türlü faaliyette bulunmak.

İşte SHAUM, bu ilk yayını ile de amacına uygun bir görevini, daha kuruluşunun birinci yaşını henüz doldurmuşken yerine getirmiştir. SHAUM, Türkiyede spor alanında, özellikle spor hukuku alanındaki boşluğu, eksikliği sadece yayınları ile değil, eylemleri ile de yerine getirmeye koyulmuştur. Kuruluşunun henüz üçüncü ayında bir “Spor Hukuku Sertifika Programı” başlatmış ve büyük başarı ile sonlandırarak, ülkemizin ilk sertifikalı spor hukukçularını  120 saatlik çok yoğun bir eğitimden geçirmiştir. Bu suretle SHAUM, Türkiye’nin ilk ve şimdilik tek Spor Hukuku Merkezi olmasının yanında, alanında ilk mezunlarını da veren kuruluş olmuştur. Bu eğitim sırasında tebliğ sunan uzmanların bu derslerini içeren kitap “Spor Hukuku Dersleri” adı altında Merkez’in 2. yayınını oluşturacaktır. Sertifika programına katılanlara mezuniyet ödevi olarak iki seçenek sunulmuştur. Yabancı dildeki bir mahkeme kararını tercüme edebilecek düzeyde İngilizce veya Fransızca bilenlere Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS)’ın  içtihat oluşturan en az bir kararı tercüme ettirilmiş, bu suratle 40 kadar CAS kararı Türkçeye çevrilmiştir. Yabancı dil bilmeyenlerden ise “tez” hazırlamak isteyecekleri üç konu seçmeleri istenmiştir. Önerdikleri üç konudan birisi de tarafımızdan onaylanarak bu alanda çalışmaları sağlanmış ve ortaya çıkan 64 tez-ödev değerlendirilerek,  Türk spor hukuku literatürüne bir kazanç oluşturanların yayınlanmasına karar verilmiştir. Bu suretle SHAUM’un 3. yayını “ Spor Hukuku Tezleri, 4. yayını ise “Seçilmiş CAS Kararları” adını taşıyacaktır. Bu dört yayını 2007 yılı bitmeden  yetiştirmeyi, Türk sporunun ve hukuk alemimizin istifadesine sunabilmeyi umuyoruz.

Türk Spor Mevzuatı derleme kitabımıza yazmış olduğum bu sunuşun ikinci bölümünde kitabın içeriği hakkında bazı bilgiler vermek, açıklamalarda bulunmak, görüş belirtmek istiyorum.

Böyle bir Mevzuat derlemesinin DÖRT kitaptan oluşması gerekirdi; ancak siz, burada üç kitap bulacaksınız. Önce üç kitap neleri içeriyor. Eksik olan dördüncü kitap nedir ve neden bilinçli olarak eksik bıraktık. Bu hususlara değinmek istiyorum.

Türk Spor Mevzuatı’nın “Birinci Kitabı” Türk Sporuna hukuki temellerini kazandıran  Ana Yasayı, Yasaları, uluslararası Antlaşmaları, spora özgün uluslararası düzenlemelerin en önemli birkaçını ve bunlara dayalı bazı tüzükleri, yönetmelikleri, yönergeleri, tebliğleri içeriyor.

Bu kitapta yer alan bazı hukuki metinler, açıklama gerektiriyor. Bunlardan birincisi “Avrupa Konseyi Sporda Dopingle Mücadele Sözleşmesi”. Bu Sözleşmenin herhangi bir Türkçe resmi metni yok. TBMM Onay Kanunu sözleşme metnini içermeksizin Resmi Gazetede yayınlanmış. Bu nedenle birkaç gayri resmi tercümesi var. Ben, “Hukuk Boyutunda Doping” adlı kitabımda GSGM’nin tercümesi Türkçe metnini kullandım. Bu kez bu kitapta, bilinçli olarak, bir mukayeseye de imkân vermek için Adalet Bakanlığı’nın tercümesini koyduk. Diğer yandan Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin Olimpik Antlaşması (IOC Olympic Charter) da Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK)’nin bir tercümesi. Hem resmi niteliği yok, hem de IOC’nin zaman içerisinde Charter’ine getirdiği bütün değişiklikleri içermiyor. Aynı şekilde Dünya Dopingle Mücadele Ajansı’nın “Dopingle Mücadele Kodu” (WADA CODE) da Türkçeye GSGM tarafından tercüme ettirildi. Bilgilendirme amacıyla Mevzuatımıza dahil edildi ve WADA’ya karşı hukuki geçerliliği, bağlayıcılığı yok.

Mevzuatın “İkinci Kitabı” ise “Futbol Mevzuatı”na ayrılmış durumda. Burada da Türk futbolunu doğrudan düzenleyen, yönlendiren bütün yasalara, tüzüklere, ana statüsüne ve statülerine, talimatlarına, iç talimatlarına; dolaylı olarak da futbolla ilgili mevzuata yer verdik. Bu kitapla ilgili olarak dikkat çekmek istediğimiz husus, bu kitabın Dördüncü Bölümü’nde yer alan, TFF’nin düzenlediği dört ayrı yarışma (Lig – Kupa) hakkındaki statülerdir. Bu statüler her yıl yeniden düzenlenmektedir; ancak, ana çatıları aynı kaldığından, içerikleri hakkında bir fikir vermesi için  bu yılki statüleri Mevzuata dahil etmeyi uygun ve yararlı bulduk.

Mevzuatın “Üçüncü Kitabı” Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü mevzuatını içermektedir. Burada GSGM’nin kurucu yasası, ona dayalı çıkartılan yönetmelikleri, özerk federasyonlar için çıkartılmış olan bir “Çerçeve Statü” ve GSGM’nin çalışma düzenine ait bir talimatına yer verilmiştir. GSGM’nin bazı iç kullanımına yönelik, sadece bazı Daire veya Şube’lerinin çalışma düzenine ait, çok sınırlı sayıda personelini ilgilendiren bazı düzenlemelerine, kitabın hacmini gereksiz şekilde daha fazla şişirmemek için yer vermedik.

Mevzuatın “Dördüncü Kitabı”, yani şimdilik olmayan Kitap neyi içermeliydi ve neden yok. Bu kitap “Türkiye Spor Federasyonları Mevzuatı” başlığını taşımalı ve GSGM’ye hâlâ bağlı olan (hergün sayıları azalmakta) tüzel kişiliği bulunmayan federasyonların; GSGM tarafından idari bir kararla “tüzel kişilik ve özerklik verilen” federasyonların ana statü ve talimatlarını yansıtmalıydı. Ancak biz bunlara bilinçli olarak yer vermedik. Zira bu mevzuat halen istikrar kazanmamıştır.

Bir kere GSGM’nin bu federasyonları özerkleştirme yaklaşımına hukuki itirazımız vardır. Bu fedederasyonların özerklikleri ile Türkiye Futbol Federasyonu özerkliği arasında derin bir fark vardır. TFF Yasal bir özerkliğe sahiptir; oysa diğer federasyonlara verilen özerklik GSGM’nin idari bir tasarrufuna dayanmaktadır. 3289 sayılı GSGM Teşkilat ve Görevleri hakkındaki Kanunun ek-9. maddesine dayanarak Başbakanlık Makamının oluru ile (spordan sorumlu) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığının bir Tebliği ile idari ve mali yönden özerkliğe kavuşturulmaktadırlar. Yani özerklik yasaya dayalı değil, idari bir karara bağlıdır. Her zaman geri alınabilir, değiştirilebilir, sınırlanabilir.

Türkiye’de spor üzerine düşünce üretenlerin uzun süreden beri tartıştıkları bir konu, Devletin sporu yönetmesi mi gerektiği, yoksa sadece yönlendirmesi mi gerektiği hakkındadır. Serbest düşünenlere göre Anayasa’mızın 59. maddesi devlete sadece sporu yönlendirme yetkisi vermiştir; oysa GSGM bu maddeye dayanarak kendisini sporu yönetmekle yetkili görmektedir. Bu zihniyetin etkisi ile Federasyonlar özerkleştirilirken de aynı görüş hakimiyetini sürdürmüş ve GSGM’nin “Çerçeve Statü” uygulaması ile federasyonların “Ana Statü”lerini serbest irade ve bilgileriyle oluşturmaları önlenmiştir. Bu bir yönetme tasarrufudur; oysa biz, bu statünün adının “Model Statü” olması gerektiği ve işlevinin yönlendirme, yol gösterme olmasının daha doğru olacağı görüşünü savunmaktayız. Esasen GSGM dahi yayınlamış olduğu “Çerçeve Statü” içeriğini daha henüz gerekli istikrara kavuşturamamıştır; bir kaç kez bazı hükümlerini değiştirmiş ve her seferinde de federasyonları, aynı değişiklikleri “Ana Statü”lerinde yapmaya mecbur etmiştir.

Diğer yandan GSGM, bu, bize göre yarı özerk, federasyonların tam teşeküllü olmalarını da önlemektedir. TFF bütün diğer organları yanında bir Tahkim Kurulu’na sahipken diğer yeni özerkleştirilen federasyonlara bu hak tanınmayarak, GSGM’nin merkezi bir Tahkim Kurulu’na bağlanması öngörülmüştür. Diğer bir ifade ile bu federasyonlar, kazai erk bakımından vesayet altında tutulmaya devam edilmektedir.

Olaya bir başka açıdan bakıldığında, yeni özerkleşen federasyonların da bu özerkliğin tam bilincine vardıklarını, organlarını ve mevzuatlarını GSGM’nin yardımı olmadan, mevcut metinlerden kopya çekmeden, bilinçli ve bilgili bir şekilde oluşturduklarını söylememiz, şimdilik çok zordur; hatta birkaç federasyonun dışındakiler için hemen imkânsızdır.

İşte bütün bu nedenlerle, yeni özerkleşen federasyonların, seçimli genel kurullarını yapmadıkça; bu şekilde oluşturdukları kurullarının mevzuatlarını yapabilme bilgi ve bilincine ulaşmadıkları sürece; çok sık değiştirilme ihtiyacı gösterecek hukuki metinleri bu Mevzuatın “Dördüncü Kitabı” haline getirmeyi uygun bulmadık. Ancak, birkaç yıl sonra SHAUM’un yeni bir yayını olarak çıkartmayı şimdiden planlarımıza dahil etmiş bulunuyoruz.

Nihayet “Türk Spor Mevzuatı” yayınımızın sonuna iki önemli Kanun Tasarısı Taslağını koymayı yararlı bulduk. Bunu biraz da meraktan yaptık. Bakalım bu Tasarı taslakları bir gün yasalaştıklarında ne hâl almış olacaklar. Bu Taslaklardan birincisi (Spor Kurumu Kanun Tasarısı Taslağı) GSGM web sitesinde yayınlanmış olan bir metindir. Diğeri ise ( (Türkiye Anti-Doping Ajansı “TADA” Kanun Tasarısı Taslağı) GSGM’nin oluşturmuş olduğu, bizim de yer almış olduğumuz, bir Komisyonun hazırlamış olduğu bir taslaktır. Birincisi Türk spor yapılanmasında çok önemli değişikliklere neden olacağı, ikincisi ise Türk spor mevzuatındaki çok önemli bir kurumsal boşluğu, eksikliği gidereceği için, şimdiden bilinmesinde büyük yarar görmekteyiz.

Bu mevzuat derlemesinin tamamen eksiksiz ve hiçbir yanlışa yer vermemiş olduğunu söylemek çok fazla iddialı olur. Zira spor mevzuatı çok fazla dağınıktır ve bazen bir gecede metinler (özellikle talimatlar) değiştirilmekte, ilaveler yapılmaktadır. Bunların yayınlanması da bazen önemli sürelerde gecikmektedir. Bunlara ulaşmak için istediğimiz yardımı da bazen alamadığımızı, bazı dostlarımızın bizden bunu esirgediklerini maalesef itiraf etmek mecburiyetindeyim. Bu nedenle, atlamış olduğumuz yerler olabilir; ancak biz, elimizden gelenin en iyisini ortaya koymaya çalıştık

Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin bu “1 sayılı yayını: Türk Spor Mevzuatı” kitabının Türk sporuna ve hukukçularımıza yararlı olmasını dilerim.

İstanbul, 29 Aralık 2006

İstanbul Barosu Dergisi’nin “Spor Hukuku” özel sayısında yayınlanan
<Türkiye’de Spor Hukuku’nun Oluşumu> başlıklı makalem
(4 Nisan 2007)

22 Ağustos 2002 günü yayınlanan Radikal Gazetesi Köşe yazım “Başlarken” başlığını taşıyordu ve bir gazetede yayınlanan bu ilk Spor Hukuku yazımın içeriğinde şunları söylüyordum: “ Spor, başta Uluslararası Olimpiyat Komitesi, ulusal Olimpiyat Komiteleri, uluslararası federasyonlar, ulusal federasyonlar ve bunların oluşturduğu bölgesel ve kıtasal Konfederasyon ve birliklerin yönlendirdiği, kurallara bağladığı, gereğinde yargıladığı bir sosyal olgu olmaktan öteye geçmiş, Devletler üstü örgütlerin de ilgi ve karar alanlarına girmiştir.” ….. “Bütün bu ulusal ve uluslararası örgütler ile Devletler üstü otoriteye sahip … kuruluşların faaliyetleri, oluşumunu 1930’lardan beri hissettirip son yirmi yıldır (şimdi 30 yıl oldu) ciddi şekilde şekillenen yeni bir hukuk disiplinini, < SPOR HUKUKU >nu yaratmıştır.”

Ülkemizde Spor Hukuku alanındaki çalışmaların Miladı olarak benim aldığım tarih, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin, çok değerli ve daima rahmetle andığım, hukukçu Başkanı Sayın Sinan Erdem’in TMOK bünyesinde sessiz sedasız kurduğu ve naciz şahsımı da başkanlığına atadığı “Hukuk Komisyonu”nun 25 Ekim 2001’deki kuruluşudur. 29 Ağustos 2002 tarihli Radikal Gazetesi köşe yazımda ise şöyle diyordum: “Bizim de TMOK bünyesinde kurduğumuz Komisyonun öncelikli amaçlarından birisi Avrupalı örneklerine uygun şekilde ve onlarla işbirliği halinde bir “SPOR HUKUKU DOKÜMANTASYON VE ARAŞTIRMA MERKEZİ” oluşturmaktır. Bu konuda da yola çıkmış bulunmaktayız.” Ağustos 2002 tarihinde haberini verdiğim bu yolculuk 19 Temmuz 2005 tarihinde Kadir Has Üniversitesi bünyesinde bu ilk hedefine ulaştı. Bu hususa ileride daha geniş şekilde değineceğim.

Spor Hukuku, özgün bir hukuk dalı olarak, her ne kadar kökleri Roma hukukunda değilse de, çağdaş uzmanlarının bir özentisi olarak gördüğüm bir davranışla, kendisine bir de Latince isim yaratmıştır.: “LEX SPORTİVA”.

Spor hukuku (LEX SPORTİVA) dar veya geniş anlamda tanımlanabilir. Dar anlamda (sticto sensu) spor hukuku, sportif faaliyetleri düzenler, spor dünyasını yönetir, spor yarışmalarının ve kuruluşlarının kurumsallığını sağlar. Geniş anlamda spor hukuku ise spordan ötürü oluşan ilişkileri ve bu ilişkilerde rol alan gerçek ve tüzel, kamu ve özel kişilerinin karşılaştıkları durumları düzenler ve sorunları çözümler.

Bu iki tanımı açarsak, dar anlamda spor hukuku: 1) sporcuların hakları ve yükümlülüklerini düzenleyen kuralları; 2) spor kuruluşlarının yapısını, faaliyetlerini ve aralarındaki ilişkileri; 3) antrenörler başta olmak üzere sportif  yaşamı yönetenlerin eylemlerini, yükümlülüklerini ve sorumluluklarını; 4) spor gerçek ve tüzel kişilerinin davranışlarını; 5) sporda “fair play”i; 6) sporda yargı organlarının hukuki varlığını ve bunların ihtilafları  usul ve esastan çözümleme kurallarını içerir.

Geniş anlamda spor hukuku ise: 1) bireyin spor yapma ve sportif faaliyetlere özgürce katılma hakkını; 2) sportif faaliyet ve ilişkilerinin sosyal güvenlik ve iş hukuku boyutunu; 3) profesyonel spor aktörlerinin hak ve ilişki düzenlemesini; 4) sporda şiddet, doping, ceza ve disiplin hukuku kapsamına giren eylemler gibi olumsuz davranışların önlenmesini; 5) sporda adalet ve barışın sağlanmasına yönelik her türlü önlem ve kurumu; 6) uluslararası spor yarışmalarının yapılabilmesi için gerekli kişi, kurum, kuruluş ve devletler düzeyinde kuralları ve bunlar arasındaki ilişkileri içerir.

Spor hukukunda bilimsel araştırma, dünyada gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde oldukça yeni bir çalışma alanıdır. Araştırma yöntemleri hem hukuk, hem de beden eğitimi ve spor biliminin metodlarını birlikte kullanmakta ve bunlar evrensel olarak şöyle tanımlanmaktadır: 1) betimsel metod (kişi ve kuruluşların hukuki niteliklerini tanımlar); 2) tarihsel metod (günü kavrayabilmek ve belli bir gelecek sürecini öngörebilmek için geçmişi tahlil eder); 3) analitik metod (sporun yarattığı sorunları tahlil ederek çözümlerini araştırır); 4) yorum metodu (sporda kullanılan kavramlara dilbilim, tanımlama, ve mantık yöntemleri ile yaklaşarak genel spor hukuku teori ve doktrinini oluşturmaya çalışır); 5) karşılaştırma metodu (spor hukukunu sınıflandırmaya yöneliktir); 6) deneysel metod (spor hukuku araştırma yöntemlerinin en yenisi olarak nitelenmekte ve bir takım varsayımlar üreterek sebep – sonuç ilişkilerini incelemektedir).

Bütün bu spor hukuku araştırma yöntemlerinin etkinlik ve yeterlilikleri tartışılabilir. Bana göre doğrusu, belli bir metoda mutlak şekilde saplanmadan her metodun yararlı ve en etkin kısmını alarak bir sentez yapmak ve çalışmayı bu senteze göre yürütmektir. Ancak hemen belirtmem gereken önemli nokta, spor hukuku teorisinin oluşturulmasındaki felsefi, akademik ve eğitimsel yararı kabul etmekle birlikte esas amacın uygulamaya yönelik olmasını hiç bir zaman göz ardı etmemek gerektiğidir.

Uygulamada spor hukuku, bu faaliyetin yarattığı ihtilafları çözümler. Kararlar spor teşkilatının kendisine özgü yargı organlarınca verilebilecekleri gibi, bazı durumlarda genel yargıda hukuk veya ceza mahkemelerince de hükme bağlanabilir. Zamanla da spor hukuku içtihatları oluşarak benzer olayların çözümüne emsal teşkil ederler. Spor kuruluşlarının bu alanda bilgili ve uzmanlaşmış hukuk müşavirleri ile donatılmaları, doğabilecek sorunların ihtilaf boyutuna ulaşmadan çözümlenmelerini, önlenmelerini sağlar.

Gerek devletlerin ve gerekse sivil toplum örgütlerinin (NGO), hem ulusal hem de uluslararası boyutta kanun, antlaşma ve diğer hukuki metinleri hazırlamalarında spor hukuku uzmanlarına sahip olmaları ve bunlara da danışmaları halinde, bu düzenlemeleri sakat doğmadan ve birçok yeni ihtilafa sebep olmadan yerleştirmek mümkün olabilir.

Kısaca, nasıl ki toplum hayatının hiç bir yönü ve aşaması ezelden beri  ve ebedi olarak hukuksuz ve hukukçusuz geçiştirilemez ve geliştirilemez ise, 21. yüzyılın sanayii olan spor da uzman hukukçuları olmadan gelişemez, barış içinde ve sağlıklı bir yaşam sürdüremez.

Spor Hukuku alanında uzmanlaşmanın Ülkemiz için de ne denli gecikmiş bir gereksinim olduğunu Türk spor kamuoyu da, özellikle son dönemlerde bireylerin ve kurumların yaşamış olduğu bazı olaylarla (Süreyya Ayhan olayı, Türkiye-İsviçre maçı, BJK-De Bosque sözleşme ihtilafı gibi) daha iyi anlar hâle gelmiştir. Ancak bu bilincin tamamen yeni oluştuğunu iddia etmek de yanlış ve bu hususu çok önceden görmüş olan bazı değerli hukukçularımıza haksızlık etmek olur.

Gerçekten, 1938 ve sonrası yıllarda Türkiye’de yayınlanan « BEDEN TERBİYESİ VE SPOR » adlı derginin üç sayısında (1940/24, 1941/25, 1941/26) « Necdet AZAK » imzasıyla, başlığı « SPOR HUKUKU » ve üst başlığı « SPOR BAKIMINDAN HUKUKÎ BİR TETKİK » olan bir yazı dizisinde Spor Hukuku hakkında bundan 70 yıl önce çok değerli tespitlerde bulunulmuştur.

Bu yazı dizisinin müellifi olan merhum Necdet Azak’ın, yapmış olduğum bazı incelemeler sonunda, Paris Hukuk Fakültesi (Sorbonne) mezunu olduğunu; Çalışma Bakanlığı’nda bir süre çalıştıktan sonra 1957 seçimlerinde Bursa Milletvekili seçilmiş olduğunu; daha sonraları da bir süre Birleşmiş Milletler Örgütünde görev yapmış olduğunu saptadım.

Sayın Necdet AZAK, disiplinin adını son derece çağdaş bir şekilde koymuştur: SPOR HUKUKU. Derginin üç sayısında toplam yedi sayfa tutan tespitlerinin en çarpıcı noktalarını burada sizlere aynen aktarmak istiyorum. Necdet AZAK diyor ki : « Spor ile Hukuk’u karşılaştırdığımız zaman, acaba ne gibi münasebet halkaları teşekkül eder ? Bu iki kelimenin ilk teması tabiî olarak şu iki suale yol açacaktır : 1) Fertlerin spor yapmak hakkı var mıdır ? 2) Spor hukuku diye birşey mevcut mudur ? …………. Filhakika, spora bağlı olarak, insanın bir hakkı vardır ; bu, hoşuna giden bir sporu mertçe, bu spor nev’i için memlekette vazedilmiş bulunan kaidelere uygun olarak, yapmak hakkıdır. …………… Şu halde gerek medeni haklar bakımından, gerekse bir şahsiyet olması dolayısiyle, insanın spor yapmak hakkına malik olduğunu kabul etmek lâzımdır. ………… Spor hukuku diye bir şeyin mevcut olup olmadığını araştıracak olursak, şayanı dikkat bir vaziyet ile karşılaşmış oluruz. Spor kulüplerinden başlayıp Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğüne kadar uzanan muhtelif merhalelerin her birine muvazi olarak yürüyen bir hukuk mefhumu mevcuttur. ………….. Bu vaziyette, spor kulüpleri bir cemiyet olarak kabul edilince ve cemiyet de aslında bir içtimaî teşekkülden ibaret bulununca, manevî şahsiyeti haiz olan bu topluluğun nefsinde mündemiç bir hukukun da mevcut olması icap edecektir. ………….. Filhakika sporlar,… hem iktidar kuvvetine, hem kaideler tedvin etmek salâhiyetine, hem de statüye ve hem de hukuki muhtariyete sahiptir. Buna nazaran müessesenin fevrî olarak vücude getirdiği üç nevi hukuk vardır : Disiplin kaideleri şeklinde hukuk, örf ve âdet hukuku ve dahilî nizamname kaideleri şeklinde hukuk. …………. Şu halde asıl spor hukuku, kulüplerin, ittifakların veya federasyonların dahilî nizamnamelerinde ve muhtelif sporlara ait olmak üzere tedvin edilmiş talimatnamelerde kendisini göstermektedir. ………….İşaret edilebilecek diğer bir nokta da, medeni kanun, borçlar kanunu, ceza kanunu ve bazı idarî kanunlar gibi umumî mahiyetteki mevzuatın spor muamelelerine tatbiki halidir. Bu mevzu dahi başlı başına bir etüdün çerçevesini teşkil edecek mahiyettedir. …………..Açıkça söylenilmesi icap eden ve tetkiklerimiz neticesi mesabesinde bulunan hakikat şudur ki : bugün tam manâsile bir spor hukuku mevcuttur ; bu hukuk kendi muhitinde carî olduğu gibi, diğer hukuk sahalarile de mütemadî bir temas halindedir. ………… Bir memlekette, belki de daha geniş olarak bütün dünyada muhtelif sporlara ait örf ve âdet kaideleri yavaş, fakat kat’î bir tekâmül seyriyle spor hukukunun bir kısmını teşkil etmişlerdir. Örf ve âdet kaideleri sporun teknik kısmında olduğu gibi içtimaî cephesinde de tesirlerini gösterir. ………..Spor mevzuuna temas eden bir kanunun mevcut olmadığı devirlerde bile spor hukukuna ait kaidelere tesadüf etmek mümkündü. Çünkü spor hukuku kanundan evvel örf ve âdete dayanmaktadır. ……………Zamanımızda muhtelif sporlara ait olmak üzere gerek muhtelif memleketlerdeki federasyonlar tarafından, gerekse beynelmilel federasyonlar marifetiyle kaleme alınan nizamnamelerdeki bir çok teknik kaidelerin menşeleri örf ve âdete dayanmaktadır. …………. Spor hukukuna iki numaralı kaynak olarak (iradenin muhtariyeti) gösterilebilir. ………… Muayyen bir sporu yapan muhtelif sporcular âza sıfatıyla korporatif bir müessese halinde toplandıkları vakit faaliyet ve münasebetlerini tanzim ve idare etmek üzere müştereken bazı kaideler kabul ederler. Büyük bir anlaşmanın mahsulü olan bu kaideler bir çok cihetten hakikî bir kanun mahiyetini arz etmekte ve bazen de tesir ve şumulleri muhtelif memleketlere kadar uzanmaktadır. ………….Federasyonlar ve ittihadlar, bu mevzuun daha şumullü ve canlı numuneleridir. …………. Spor hukukunun kaynaklarını sayarken, bunların arasında bir (kanun)dan da bahsetmiştik. ………….Türkiye’de henüz bu şekilde mevzuatın mevcut bulunmadığı zamanlarda spor hukukunun hangi kaynaklardan geldiği hakkında bir tetkik yapılsaydı bu tetkikatın neticesi yalnız örf ve âdeti ve irade muhtariyetini ortaya koymaktan ibaret olacaktı. ……….. Beden Terbiyesi Kanunu da, her istiyenin, istediği şekilde spor ve idman yapmasını kabul etmiyerek, fertlerin şu veya bu şartlar altında ve muayyen bir gayeye ulaşmak üzere spor yapmaları prensibini vazetmiştir. …………. Kanun, her sporun veya bir kaç spor şubesinin teknik, yani kaide bakımından federasyonlara bağlanmalarını âmirdir. Federasyonlar, herhangi bir spor şubesinde örf ve adet ile müesses bulunan kaidelerden bâzılarını alıp, bâzılarını da atmak suretiyle talimatname veya nizamnameler hazırlayabilirler. ………….. Kaynakların kanun içinde birleşmeleri mevzuunda yer alabilecek diğer bir nokta da, spor hukukunun iki numaralı kaynağı olan (irade muhtariyeti) nin vaziyetidir…………… Bunları bir cümle ile ifade etmek istersek diyebiliriz ki, beden terbiyesi kanunu, bugüne nazaran en son tekâmül merhalesini teşkil etmek suretiyle spor hukukunun diğer kaynaklarını kendi çevresinde birleştirir. ……. ».

Yukarıdaki ifadeler 1940 yılına ait, o dönemdeki spor – hukuk  ilişkileri ve bilhassa henüz oluşmamış spor hukuku kavramları göz önünde tutulursa, ne denli çağının ilerisinde ve hatta günümüzde, incelemiş olduğum Fransızca, İngilizce ve İtalyanca « spor hukuku » kitaplarındakinden de daha veciz ifadeler taşıdığını belirtmek isterim. Şayet bundan 70 yıl önce Necdet Azak’ın açmış olduğu yol takip edilmiş, hukuk fakültelerimizde spor hukuku bir disiplin olarak o tarihlerde ele alınmış olsaydı, bugün belki de dünyanın en ileri spor hukuku teorik ve pratik kavram ve kurumlarına (doktrin, mevzuat ve kuruluşlarına) sahip olurduk.

Bu iddiayı raharlıkla ileri sürebiliyorum zira, Spor Hukuku’nun Dünyadaki kurumsallaşmasını incelediğimizde Avrupa’nın bu dalda en eskisi olduğunu ifade eden, Fransa Limoges Üniversitesi « Spor Hukuku ve Ekonomisi Merkezi – CDES »1977’de kurulmuştur. Hollanda’nın “T.M.C. Asser Instituut – La Haye”i de her ne kadar Limoges Merkezinin yaşıtı ise de sadece Spor Hukuku için kurulmamış olduğundan, kanımca diğerinin ünvanını paylaşmamaktadır. İsviçre’de Neuchatel Üniversitesi’nde bulunan ve FIFA’nın malî desteği ile kurulmuş olan « Spor Araştırmaları Uluslararası Merkezi – CIES»  çok daha genç olup, kuruluşu 1996 yılına aittir. A.B.D. Milwaukee’de bulunan Marquette Üniversitesi « Ulusal Spor Hukuku Enstitüsü » ise 1989 tarihlidir. Fransa’da, yukarıda ilk olduğunu belirttiğim Limoges Ünivesitesi Merkezi, ülkenin diğer üniversitelerine aynı yaklaşımı benimsetememiş ve ancak iki Üniversite: Dijon’daki Bourgogne Üniversitesi ve Marsilya’daki Aix Üniversitesi kendisini daha küçük çapta takip etmişlerdir. Ülkenin en muhafazakâr üniversitesi olarak tanınan Sorbonne ise ancak 2006’da Spor Hukuku’nu seçimlik ders olarak programına almayı benimseyebilmiştir. Belçika, spor alanında birçok yasal düzenlemeyi ilk yapan ülke olmasına ve “Luc Silance” gibi Spor hukukunun önemli bir teorisyenine sahip olmasına rağmen, hâlâ akademik alanda  spor hukukunu kurumsallaştıramamıştır. Spor hukuku kurumlarını belirtirken bir de bunların bu alandaki eğitimlerinin hangi düzeyde olduğuna bakmak gerekir; örneğin, ABD-Marquette Üniversitesi Spor Hukuku Enstitüsü, her ne kadar yirmi yaşına yaklaşmakta ise de Spor Hukuku Yüksek Lisansı eğitimini ancak bu yıl (2007) başlatabilmiştir. Yine, İspanya’nın Madrid Üniversitesi de “Uluslararası Spor Hukuku Yüksek Lisansı” eğitimine (İngilizce olarak) bu yıl başlamıştır.

Dolayısı ile Türkiye, halen spor hukuku alanında bir kısım ülkelerin gerisinde ise de, arayı hızla kapatabilecek bir sürece girmiştir. Yeter ki başlamış olan kesintiye uğramasın, engellenmesin, anlamsız rekabetler ve kişisel kıskançlıklarla köreltilmesin. Bunların olmaması için Spor Hukuku nasıl bir gelişme süreci takip etmelidir; neler yapılmalıdır. Diğer bir ifade ile Türk Spor Hukuku’nun yol haritasını nasıl çizmekteyim, panoramik nitelikteki bir resmi nasıl görmekteyim. Yazımın bundan sonrasında, başlığını oluşturan “OLUŞUM” kavramını “DÜNÜ” anlatarak, “GÜNÜ” saptarken, bir yandan da “GELECEĞİ” görmeye çalışarak ve düşünerek ifade etmeye çalışacağım.

Günü saptamadan önce düne değinmekte yarar görüyorum. Dün, yani 20 Ekim 2001’de Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkanlığına Komite bünyesinde bir “Spor Hukuku Merkezi” kurulması gerekliliğini anlatan bir rapor sunmuştum. Bu raporumun bir bölümünü sizlere burada yansıtmak istiyorum. Bundan altı yıl önce şunları yazmıştım:

“……………… Bu nedenle bir Spor Hukuku Merkezi kurulması gereğine ikna için uzun savunmaların lüzumsuz olacağı kanısı ile  raporumun bu bölümünde böyle bir Merkez’in işlev ve görevlerinin neler olabileceğine, tahdidi olmamak kaydı ile, değinmek istiyorum.
11.    Her şeyden önce Spor Hukuku ihtisas kitaplığının oluşturulması: (yabancı ders kitapları, monografiler, tezler ve süreli yayınlar ile);
12.    Yukarıda belirtmiş olduğum uluslararası kuruluşların ve spor hukuku ile ilintisi olan başkaca kuruluşların ilgili birimleri ile; kurulmasını önerdiğim araştırma merkezi – enstitü ile yapı veya işlev olarak eş veya benzer nitelikli yabancı eğitim ve araştırma kurumları ile ilişkiye, işbirliğine ve bilgi alışverişine girilmesi,
13.    Üniversitelerimizin Hukuk Fakültelerinde öğretim kadroları ile öğrencilere Spor Hukuku hakkında konferans, seminer, panel v.s. organize ederek bu branşa ilgilenenlerin bilgilendirilmeleri ve ilginin artırılması,
14.    Yurt dışı Spor Hukuku toplantı ve çalışmalarına önceleri dinleyici olarak ve daha sonra da Türk deneyim ve araştırmalarını ortaya koyan bildirilerle aktif iştiraklerin sağlanması,
15.    Üniversitelerimizin Hukuk Fakültelerinde ve Spor Akademilerinde Spor Hukukunun ders (en azından seçimlik olarak) okutulması için çaba harcanması,
16.    Hukuk Fakültelerimizde ve Spor Akademilerinde  Lisans üstü çalışma ve tez ile doktora tezlerinde spor hukuku konularının da ele alınmasını ve bu alanda yazılacak tez konularının kabulü için Üniversitelerimiz ile mutabakatların sağlanması,
17.    Tezlerinde Spor Hukukunu seçecek Lisans üstü ve Doktora öğrencilerinin yönlendirilmesi, yardımcı olunması ve yurt dışında da inceleme ve ihtisas yapılmasını sağlıyacak kısa ve uzun vadeli işbirliklerinin uluslararası kuruluşlar ve eğitim – araştırma kurumları ile oluşturulması,
18.    Ülkemizde uluslararası Spor Hukuku toplantılarının organize edilmesi, yabancı uzman ve ilim adamlarının eğitim kurumlarımızda akademisyen ve öğrencilere konferans ve seminer vermelerinin sağlanması,
19.    Uzun vadede, Spor Hukukunda oluşacak ihtisas ve doktora sahibi hukukçularımızın Uluslararası Kuruluşlarda ve ulusal Federasyon, Kulüp ve diğer kuruluşlarımızda görev almaları için yönlendirme ve buluşturmada bulunulması,
20.    Bu şekilde bilgi, ihtisas ve deneyim kazanan hukukçularımızın yurt dışında tanınmalarının sağlanması ile Uluslararası kuruluşlarda, yargı birimlerinde, ve Uluslararası Spor Mahkemelerinde Hakem ve Hakim olmalarının sağlanması.

TMOK Başkanlığı’na 20 Ekim 2001’de sunmuş olduğum ve 25 Ekim 2001’de TMOK Yönetim Kurulu kararı ile bünyesinde bir “Spor Hukuku Komisyonu” kurulmasına gerekçe oluşturan raporumun sonuç kısmında ise şunları yazmıştım:

“Kurulacak olan böyle bir Spor Hukuku Merkezi’nden beklentilerin, yukarıda belirttiklerim ışığında bir hayli fazla olacağının bilincindeyim, ancak, eğer Türkiye 2012 yılında Olimpiyat yapmakta ısrarlı ise, ve eğer birgün Avrupa Birliğinin üyesi olacağına inanıyorsa Spor Hukuku alanında uzmanlarını o tarihlere hazırlama çalışmalarına başlaması erken değil, kanımca geç dahi kalınmış bir karardır.

Ve bu hususu gerçekleştirecek kuruluşun, hem Türk Sporuna ve hem de hukuk düzenimize yeni ve çok önemli bir temel taşı ilave edeceğine inanmaktayım………….”

Gerçi Türkiye ne 2012 Olimpiyatlarını alabildi, ne de Avrupa Birliği’ne üyeliği kesin bir tarihe bağlanabildi, ancak ben yukarıda belirttiğim Spor Hukuku Merkezi’nin kuruluşunu Kadir Has Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirebildim.

TMOK Hukuk Komisyonu Başkanı olarak 10 Nisan 2002 tarihinde “Spor Hukuku Komisyonu’nun Misyonu, Hedefleri, Stratejileri ve Faaliyet Planları Hakkında Rapor” başlığını taşıyan belgede da şunları belirtmekteydim.
“………………………….
IV.                 TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN MİSYONU:
Hukuk Komisyonu’nun öncelikli misyonu veya diğer bir ifade ile amacı Türkiye’de “SPOR HUKUKU”nu uluslararası ve ulusal boyutları ile hukukun yeni bir disiplini olarak tesis etmek, kabul ettirmek, geliştirmek, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek okullarında bilimsel bir programa dayalı olarak okutulmasını sağlamak, Hukuk Fakülteleri’nde yeni bir hukuk dalı olarak benimsetmek, lisans üstü ve doktora programlarına alınmasını sağlamak ve bu suretle zaman içinde Spor Hukukunda uzmanlaşmış spor yöneticileri, akademisyenler ve hukuk insanlarının ülkemize yeterli ve faydalı şekilde yetişmelerini sağlamaktır.

V.    TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN HEDEFLERİ:
Hukuk Komisyonu’nun yukarıda açıkladığımız misyonunu gerçekleştirebilmek için hedeflerini derece derece aşağıdaki gibi belirtebiliriz:
ı.     Aşağıda açıklayacağımız strateji ve faaliyetler ile Komisyon bünyesinde, olgunluğa ulaştığında TMOK Kütüphanesine devredeceği, spor hukuku kitapları, belgeleri ve diğer dokumanlarının toplanmasını sağlamak ve bunlar ile TMOK bünyesinde tüzel kişiliği olmayan bir “SPOR HUKUKU DOKÜMANTASYON VE ARAŞTIRMA MERKEZİ” kurmak.
ıı.   İkinci hedefimiz, Spor Hukuku olgusunun uluslararası alanda  görülmekte olan gelişiminin ülkemize de yansımasını sağlamak ve bu suretle çeşitli Üniversitelerimizin Hukuk Fakültelerinde birer “SPOR HUKUKU KÜRSÜSÜ – ANA BİLİM DALI” kurulmasını telkin ve teşvik etmektir.

ııı.       Daha uzun vadede veya Fakültelerde kürsü oluşumuna koşut olarak, yukarıda belirttiğimiz Merkez’in zaman içinde istenilen olgunluğa ulaşması sonrasında tüzel kişiliğe sahip bir “SPOR HUKUKU ENSTİTÜSÜ” kurmak.  Bilindiği üzere böyle bir Enstitü’nün kurulabilmesi Y.Ö.K. Kanunu hükümlerine tabidir; ancak, bu mevzuat incelendiğinde Vakıf’ların kurabileceği eğitim kurumları düzenlemesini hatırlatmak isteriz. Bu bağlamda TMOK’nin vâkıfı olduğu TÜRK SPOR VAKFI” nın bu amaca uygun ve yetkin bir enstrüman olacağını ve bu suretle de adı geçen Vakfa yeni bir canlılık ve işlev sağlanabileceğini belirtmek isteriz. Ayrıca bu Vakıf bağımsız bir girişim yerine, seçilecek bir Üniversite ile işbirliği yaparak da daha kolay ve etkin bir şekilde aynı sonucu elde edebilir.

VI.    TMOK HUKUK KOMİSYONU’NUN STRATEJİLERİ:
Komisyonumuzun ana statejisi dünyada spor hukuku ile ilgili faaliyetler ve yayınlar hakkında mümkün olabilecek en üst düzeyde bilgi sahibi olabilmektir.
Komisyonumuz bu ana stratejisini gerçekleştirmek için Sayın TMOK Başkanı’nın imzası ile bütün Uluslararası Spor Federasyonlarına, bütün Ulusal Olimpiyat Komitelerine, IOC başta olmak üzere spor hukuku ile ilgili olabilecek uluslararası kuruluşlara bilgi ve belge isteyen bir yazı göndermiştir. Bu yazımıza şimdiye kadar aldığımız cevaplar ve bilgilenmek ile belgelenmek konularında elde ettiğimiz sonuçlar Komisyonumuzun birinci altı aylık faaliyet raporunda etraflı şekilde belirtilmiştir.
Bu kuruluşlar ile ilişkiler yazışmalar, karşılıklı ziyaretler, etkinliklerine katılımlar, birlikte organizasyonlara girmek yöntemleri ile en üst düzeyde geliştirilecektir. Komisyonumuz şimdiden, 2003 yılı baharında ülkemizde uluslararası katılımlı bir “SPOR HUKUKU KONFERANSI – SEMİNERİ” düzenlemeyi amaçlamaktadır.
Ancak daha önce ve böyle bir uluslararası toplantıya da hazırlık niteliğinde olmak üzere, ulusal boyutta (az da olsa ülkemizde mevcut spor hukuku hakkında bilgili veya en azından konuya ilgili) hukukuçularımızın davet edileceği ve halen bu konuda bulunduğumuz noktaları saptamaya yönelik en az bir bilgilenme ve bilgilendirme toplantısı yapmayı ön görmekteyiz.
Komisyonumuz bilimsel çalışmalarında iki stratejik yöntem uygulamayı düşünmektedir:
Bunlardan birinci yöntem, uluslararası kuruluşlardan yola çıkarak hangilerinin spor hukukunun hangi yönünü, konusunu ele aldığını, etkilendirdiğini saptama yöntemidir. Bu bağlamda özellikle alışılmış, spor hukuku ile ilgili IOC, IF, NOC ‘ların dışında UNESCO gibi, AVRUPA KONSEYİ gibi kuruluşlar ile özellikle AVRUPA BİRLİĞİ’nin spor hukuku için kurucu, kural koyucu (teşrii) faaliyetlerinin neler olduğunu saptamak ve incelemektir.
Burada öneminden ötürü, bir an detaya girmek ve bir hususu belirtmek istiyoruz. Bilindiği üzere Avrupa Birliği, kurucu belgesi olan Roma Antlaşması’nda spor ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmamasından ötürü şimdilik sporu sadece ekonomik nitelik arzeden yönleri ile ele alabilmekte etkileyebilmektedir. Buna rağmen bir Bosman kararı ile sporun temellerini nasıl sarstığını hepiniz bilmektesiniz. Halen Avrupa Birliği Antlaşmasına spor ile ilgili bir temel madde eklenmesi yönünde çok ciddi ve ilerlemiş çalışmalar mevcuttur. Bu husus gerçekleştiği gün Avrupa Birliği’nin kural koyucu olarak spora, ve özellikle futbola tümüyle hakim olma girişiminde bulunacağına şimdiden dikkatinizi çekmek isteriz.
Komisyonumuzun yukarıda belirttiğimiz birinci inceleme yönteminden başka uygulanacak ikinci yöntem, Spor Hukuku konularını teker teker ele alarak ülkelerin ve kuruluşların bu konulara nasıl yaklaştıklarını incelemek ve bunları biribirleri ile karşılaştırmaktır.
Burada da konular kamu hukuku ve özel hukuk konuları olarak ayrılabilir. Örneğin, doping ile mücadele, seyirci taşkınlıkları ve kitlesel şiddet hareketleri kamu hukuku (anayasa, idare, ceza, uluslararası hukuk);  rekabet kuralları, TV yayın ve diğer telif hakları, diploma muadeletleri, yerleşme ve çalışma özgürlüğü, sponsorluk, federasyon ve kulüplerin yapılanmaları, şirketleşmeler özel hukuk (ticaret, fikri, dernekler hukuku) olarak incelenecektir………………………………………..
Yukarıda bazı bölümlerini yansıttığım raporda hedeflenen faaliyetlerden “bir Spor Hukuku Konferansı” 20-21 Aralık 2002 tarihlerinde “Sporda Şiddet ve Fanatizm” ana konusunda TMOK, Galatasaray Üniversitesi ve Neuchatel Üniversitesi CIES Merkezi işbirlikleri ile İstanbul’da gerçekleştirilmiş, sonrasında da kitabını Galatasaray Üniversitesi yayınlamıştı.
TMOK Hukuk Komisyonu Başkanı olarak ülkemizde Spor Hukuku’nun kurulmasını ve gelişmesini sağlamaya yönelik faaliyetlerim 24 Temmuz 2003’de ağır ve elim bir darbe yedi. TMOK Başkanı Sayın Sinan Erdem’i kaybettik. Yeni TMOK Başkanı’nın farklı görüşleri, başka öncelikleri olmasından ötürü Komisyon faaliyetlerimiz önce ikinci plana itildi ve daha sonra da benim TMOK Hukuk Komisyonu Başkanlığından ayrılmamı gerektirdi.
Bu suretle Spor Hukuku faaliyetlerim bir süre kesintiye uğradı. Ancak kader bir kapıyı kaparken bir başkasını açarmış; yeter ki sebat etmesini bilesiniz. Galatasaray Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nden okuldaşım, yarım yüzyılı aşkın bir süredir arkadaşım olan Prof. Dr. Mehmet Akad çabalarıma sahip çıktı, destek verdi. Kendisinin, akademik kariyerinde Marmara Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra Spor Hukukuna ilgi duyup bana zaman ayırdığı dönemdeki görevi Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölüm Başkanı idi; halen de aynı görevi sürdürüyor ve ayrıca kurduğumuz Merkez’in (SHAUM) Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlendi.
Sayın Akad ile müştereken imzaladığımız bir Raporu Kadir Has Üniversitesi Rektörlüğüne sunduk. 12 Ekim 2004’de kaleme almış olduğumuz ve “Hukuk  Fakültelerinde Spor Hukuku’nun  Okutulması ve Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi  Kurulması  Hakkında” başlığını taşıyan Raporumuzda şunları söylüyorduk:

“Türkiye, gelişmiş Batı ülkelerine nazaran en az yirmibeş yıl gecikme ile de olsa, sporda başarılı olmanın sadece tesis kurmak, antrenör sağlamak ile elde edilemediğinin bilincine varmaya başlamıştır. İyi tesislere ve bilgili teknik eğitmenlere ihtiyaç olduğu hiç bir şekilde yatsınamaz. Ancak, sporda gerekli kurumsal alt yapıya sahip olmak, hak aramasını bilmek, savunma, iddia ve kararda hukuka uygun hareket edebilmek için sahip olunması gereken bilgilerden gerek sporun her düzeydeki yöneticilerinin, gerekse sporcularının yoksun oldukları gözlemlenmektedir.

Son zamanlarda sporda yaşanan toplumsal sorunlar<kamu hukuku>nun da ilgisini çeker olmuştur. Esasen Batı’da, Spor Hukuku disiplini içerisinde <Spor Kamu Hukuku> başlıklı bir bölüm de mevcuttur.

Türkiye’de spor, hukuk alanında bir danışma, eğitim ve yol gösterme kuruluşundan yoksundur. Türk Kamu kuruluşları  [Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Spor Federasyonları] uluslararası düzeyde Uluslararası Teşkilatlar ve Devletlerin eşdeğer kurumları ile ilişki sürdürürken bu alanda Dünya’da çok geniş etkinliği bulunan NGO (Sivil Toplum Örgütleri) ile bilimsel işbirliği yapabilecek benzer örgütlenmeden spor hukukunda yoksundur.

Devlet örgütlenmesi [Hükümet ve GSGM] spor alanında önemli bir mevzuat yenilemesine ve kurumsal değişikliklere girişmiştir. Ancak Devlet, örneğin TCK ve diğer temel yasa değişikliklerinin hazırlanmasında üniversite çevrelerinden görüş, taslak önerileri alırken, spor alanında yapmak istedikleri için akademik yardım alamamaktadır ; zira başvurabileceği bir bilim kurumu bulunmamaktadır.

Sporun hukuki sorunlarında kurumların veya bireylerin başvurabilecekleri, hukuki yardım alabilecekleri, bilirkişiliğine müracaat edebilecekleri, referans mercii olarak gösterebilecekleri, ihtilaflarda icabında hakemliğine başvurabilecekleri bir sivil toplum kuruluşundan ülkemiz yoksun bulunmaktadır.

Son zamanlarda sporcularımızın uluslararası düzeyde aldıkları cezalar, giderek kamu oyunu daha çok ilgilendirir hale gelmektedir. Ancak, takibata uğrayan eylemi analiz edecek, usul ve esastan nasıl hareket edilmesi gerektiğini doğru şekilde ifade edecek bir merci bulunmamaktadır. Bu nedenle, eksik ve yanlış bilgilerle, özellikle medyamız konuları çığrından çıkartmakta ve bütün taraflara zarar verecek spekülasyonlara neden olmaktadır. Bu yönde de medyayı ve toplumu doğru bilgilendirecek, tarafsız bir merciden ülkemiz yoksundur.

Bütün bu eksikliklere karşı, uluslararası spor teşkilatlarının mevzuatlarını depolayacak, inceleyecek ve soru yönelten kurum ve bireylere doğru bilgileri verecek bir Merkeze şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Kişiler sporda haklarını aramak için nasıl davranmaları gerektiğini sorabilecekleri bir merci aramaktadırlar. Hak aramada ve savunmada kendilerine yardımcı olacak avukatlara ihtiyaçları vardır. Bu kişileri bulabilmeleri ve ulaşabilmeleri için bir danışma merkezine şiddetle ihtiyaç vardır.

Uluslararası Spor Federasyonlarının yetkili disiplin ve itiraz organları ile, bunların kararlarının temyiz mercii olan C.A.S – T.A.S. (Court of Arbitration for Sport = Tribunal Arbitral du  Sport = Spor Tahkim Mahkemesi : Lozan  / İsviçre) nin başvuru yöntemlerini bilen, iddia ve savunmaları hazırlayabilecek, emsal kararları incelemiş hukukçulara ülkemiz çok büyük şiddetle ihtiyaç duymaktadır.

Avrupa Birliği Adalet Divanı spor hakkında elliyi aşkın karar vermiştir (bunlardan kamu oyunca en bilineni Bosman kararıdır) : Ülkemizde bu kararları bilen, incelemiş ve bu kararlara mesnet teşkil eden AB Spor müktesebatını bilen hukukçularımıza, zaman kaybetmeksizin ihtiyaç vardır.
……………………………………….
Ülkemizde spor federasyonlarının tüzel kişiliklerinin bulunmadığı düzende sadece GSGM organları ceza ve disiplin alanında yetkili iken ; yeni kanun değişikliği ile, yaklaşık üç yıl içerisinde federasyonların büyük çoğunluğu özerk olacaklar ve kendi kurullarını, bu arada ceza ve disiplin organlarını da kurmak mecburiyetinde olacaklardır. Bu organlarda da spor hukukunu bilen hukukçulara ihtiyaç duyulacaktır. GSGM (veya zamanla yerini alacak olan Spor Yüksek Kurumu’nun kurduğu Tahkim Kurulu’da bir mahkeme gibi çalışırken iddia, savunma ve karar mercilerinde spor hukukunu bilen hukukçulara ihtiyaç vardır.

Dopingle Mücadelede halen ülkemiz sadece bir tahlil laboratuvarına (Doping Kontrol Merkezi) sahiptir. Oysa Batı’da dopingle mücadele için kamu hukukunda da özel hukukta da geniş bir örgütlenmenin olduğu görülmektedir. Ülkemizde de benzer örgütlerin kurulması, mevzuatlarını hazırlanması ve yönetilmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye Anti-doping Ajansı’nın kurulmasına çalışılmaktadır.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz bütün bu eksiklikleri gidermek amacına yönelik, Üniversite bünyesinde <SPOR HUKUKU ARAŞTIRMA ve UYGULAMA MERKEZİ> nin kurulmasını ve bu Merkezin SPOR HUKUKU ağırlıklı olmak üzere SPOR EKONOMİSİ, SPOR İŞLETMECİLİĞİ, SPOR SOSYOLOJİSİ konularında da dokümantasyon oluşturma ve araştırma yapmasının çok faydalı olacağı görüşündeyiz.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz ihtiyaçlara cevap vermeye yönelik bu Merkez aynı zamanda  Hukuk Fakültelerinde okutulmasının bir gereklilik olduğu bilincine varılan Spor Hukuku’na da akademisyen yetiştirecek ve bu dersi yüklenerek eğitim görevini de yerine getirecektir. Diğer taraftan kendisine sorulan sorulara belli usuller çerçevesinde (örneğin bir döner sermaye ile) resmen cevap verebilecektir. Örgütlenmesine bir şekilde bağlanabilecek, spor hukukunu bilen avukatları tavsiye etmek suretiyle, spor davalarında (ulusal veya uluslararası) kurum ve kişilerin kime başvuracaklarını bilmeme sıkıntılarını da giderebilecektir.

Diğer yandan, sporun uluslararası teşkilatlanmasında, başta Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) olmak üzere, uluslararası spor federasyonları (FIFA, FIBA gibi), bu federasyonların Avrupa Kıtasına ait federasyonları (UEFA gibi), ulusal olimpiyat komitelerinin kurdukları bölgesel teşkilatlar, spora hizmet eden bir çok NGO (uluslararası sivil toplum örgütleri), belli bir konuda faaliyet gösteren spor kuruluşları (WADA = Dünya Anti-Doping Ajansı – CAS = Spor Tahkim Mahkemesi) gibi kuruluşlarda binlerce insan çalışmaktadır. Bu kuruluşların seçimle gelinen üst düzey organlarında çok başarılı Türkler bulunurken, profesyonel kadrolarında hemen hiç Türk bulunmamaktadır. Bunun sebebi, bu kuruluşlardaki çalışma imkânlarını Türk gençlerinin bilmemesi, buralardaki işler için aranan eğitimi almamış olmaları ve iyi yabancı dil bilen gençlerin üniversite eğitimi sırasında bu alanı seçebilecekleri konusunda uyarılmamalarıdır. Bu eksikliği gidermek için ülkemiz <uluslararası ilişkiler> eğitimi veren kurumlarında da <SPORUN ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ> dersi okutulmalıdır. Merkez bu alanda da uyarıcı, eğitici fonksiyon yerine getirebilir.

Diğer taraftan, Hukuk Fakültesinden spor hukuku eğitimi almış ilk lisans mezunları ile birlikte, Spor Hukuku yüksek Lisans programı da başlatılabilecektir. Bu Yüksek Lisans Programının <İngilizce (ve/veya Fransızca)> olarak verilmesini ve yabancı ülkelerdeki eşdeğer Spor hukuku Merkez ve Enstitüleri ile işbirliği yapılmasını, eğitmen ve öğrenci değişiminde bulunulmasını önermekteyiz.

Spor Hukuku Yüksek Lisans programının yabancı dilde (İngilizce veya Fransızca) yürütülmesinin bir gereği, IOC, WADA, CAS gibi önemli uluslararası spor kuruluşlarının ve uluslararası federasyonların mevzuatlarını inceleyebilme ve CAS tahkim kararları ile Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın spor ile ilgili yargı kararlarını inceleyip Türk spor hukuku’na yararlı çalışmalar yapabilme olanağını yaratmak içindir.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma sürecinde Avrupa müktesebatını inceleme ve uyum sağlama yükümlülüğü içerisinde Spor’a ait belgelerin de olduğu, AB’nin bir spor hukuku müktesebatının da bulunduğu unutulmamalıdır. Bu alan da incelenmeli ve ülkemiz için özümsenmelidir.

Spor hukuku alanındaki nihai gelişim ve eğitim hedefi, Merkezin uzun vadede gelişerek bir Enstitüye dönüşmesi ile, Spor Hukuku Doktora programının yürürlüğe konması olacaktır.”

Sonrasında bu raporumuz, Kadir Has Üniversitesi’nin bütün yetkili kurullarında değerlendirilerek, gerekli kararlar ve onaylar alındıktan sonra Y.Ö.K.’e sunundu. Yüksek Öğretim Kurumu  tarafından kurulması onaylanan Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi (S.H.A.U.M.) Yönetmeliği 19 Temmuz 2005 tarih ve 25880 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak kuruluşunu gerçekleştirdi. Artık konu raporlardan, dileklerden, temennilerden ötede resmiyet ve uygulama kazandı. Ancak bu noktaya gelinmesi için, TMOK’a ilk raporumu verdiğim 20 Ekim 2001’den 19 Temmuz 2005’e yaklaşık dört yıl uğraşarak, didinerek, zaman zaman anlaşılmayarak, hatta istiskal edilerek geçen bir dört yıl. Ve sonunda hedeflerimden ilkine ulaşıldığını gördüm. Bunun gerçekleşmesinde katkısı olan herkese ömrüm oldukça minnetkâr kalacağım.

SHAUM’un amacının ve uygulamalarının neler olduğunu anlatmanın en kestirme yolunun yine belgeleri konuşturmak olduğu kanısındayım. Merkez Yönetmeliği’nin 4. Maddesi <Amaç> ile 5. maddesi <Görevleri> hüküm içeriklerini buraya yansıtmak istiyorum. SHAUM’un neler yapması gerektiği ve neler yapacağı bu suretle açık bir şekilde anlaşılabilecektir:

“Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku  Araştırma Ve Uygulama Merkezi Yönetmeliği
İKİNCİ BÖLÜM
Merkezin Amaç ve Görevleri

Merkezin Amacı:
Madde 4. Merkezin amacı, ulusal ve uluslararası alanda Uluslararası Olimpiyat Komitesi ile Uluslararası Paralimpik Komitesi, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve benzeri kuruluşların, uluslararası Spor Federasyonlarının ve bunların bölgesel ve evrensel birliklerinin, devletlerin spor teşkilatlarının, ulusal olimpiyat komitelerinin, ulusal spor federasyonlarının, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı’nın ve benzeri kuruluşların mevzuatlarını ve uygulamalarını, Avrupa Birliği Adalet Divanı, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi ve diğer her düzey ve nitelikteki yargı mercilerinin spora ait ve sporu etkileyen kararlarını incelemek, ülkemizdeki spor teşkilatlanması, spor kuralları ve diğer uygulamalarını irdelemek, gelişmiş ülkelerde bağımsız bir hukuk dalı olarak benimsenmiş olan, lisans ve lisans üstü eğitimi bulunan SPOR HUKUKU’nun bir bilim alanı olarak ülkemizde de yerleşmesi ve gelişmesi için gerekli her türlü araştırma, inceleme, uygulamada bulunmak, eğitimine katkıda bulunmak, spor kişi ve kuruluşlarına danışmanlık ve bilirkişilik hizmeti vermektir.

Merkezin Görevleri:
Madde 5. Merkez 4. maddede belirtilen amacına ulaşabilmek için aşağıdaki çalışma ve etkinlikleri yürütür:
a.    Spor Hukuku alanındaki uluslararası gelişmeleri izleyerek, ülkemizin zamanında ve eksiksiz olarak bilgilenmesini sağlayacak çalışmaları yapmak;
b.    Spor hukuku alanında ve ilgili konularda ulusal ve uluslararası düzeyde konferans, kollokyum, seminer, kurs ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bu tür etkinliklere katılmak, gerektiğinde ilgili Bakanlık, Genel Müdürlük, Federasyonlar ve diğer resmi ve özel kurumlarla işbirliği yapmak;
c.    Spor Hukuku alanına giren mevzuat, yargı kararları ve diğer belgelerin toplanması, gerekenlerin Türkçe’ye çevrilmesi, yapılmış olan çevirilerin Spor Hukuku terminolojisine uygunluklarının kontrol edilmesi, spor hukuku konularında Türkçe ve yabancı dillerde yayınlar yapmak ve bu tür çalışmalara katkıda bulunmak;
d.    Spor Hukuku ve ilgili diğer bilim dalları  ve uygulamalarıyla uğraşan, bu alanda etkili olan ulusal ve uluslararası kurum  ve kuruluşlarıyla, yabancı ülkelerde bulunan ulusal veya uluslararası nitelikteki spor hukuku araştırma – uygulama – eğitim merkezleri, enstitüleri ve benzeri kurumlarıyla ilişki kurmak ve işbirliğinde bulunmak;
e.    Spor Hukuku ile ilgili gerekli  arşiv, kütüphane ve diğer bilgi ve uygulama tesislerini kurmak, ulusal ve uluslararası ilgili  yayınları izlemek ve merkeze kazandırmak;
f.    Spor Hukuku alanında araştırma, inceleme, proje ve benzeri çalışmaları ve üretimi gerçekleştirmek üzere gerektiğinde geçici ya da sürekli komisyonlar, çalışma grupları kurmak;
g.    Spor alanında faaliyet gösteren Devlet kuruluşları, federasyonlar, kulüpler ve diğer ilgili kurum ve kuruluşların yönetici ve personelinin Spor Hukuku alanında bilgilenme ve olgunlaşmalarını sağlamak;  hukuk mesleğinde faaliyet gösteren hakim, savcı ve avukatların meslek içi eğitimlerinde spor hukuku alanına da eğilmesini sağlayacak çalışmalarda bulunmak;
h.    Üniversitelerin Hukuk Fakültelerinde “spor hukuku” dersinin okutulması için  girişimlerde bulunmak; bu dersi okutacak / okutan Hukuk Fakültelerine müfredat, öğretim elemanı ve diğer bilimsel yardımlarda bulunmak; Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okullarında okutulan “spor hukuku” dersinin daha yaygın ve uyumlu hale gelmesi için gerekli müfredat, öğretim elemanı ve diğer bilimsel katkılarda bulunmak;
i.    Spor Hukuku ile yakın ilişki ve etkileşim içinde olan spor ekonomisi, spor işletmeciliği, spor sosyolojisi gibi uzmanlık alanlarının da ülkemizde yerleşmesi ve gelişmesi için gereğinde bu konularda da ilgililere bilimsel katkıda, yardımda bulunmak;
j.    Yükseköğretim mevzuatı çerçevesinde hukuksal danışmanlık ve bilirkişilik hizmeti vermek;
k.    Amacı ile ilgili diğer her türlü faaliyette bulunmak.

Yukarıda belirtmiş olduğum amaçla kurulmuş ve yine yukarıda yazılı görevleri üstlenen SHAUM, organlarını oluşturduktan sonra hemen faaliyetlerini programladı. Bunların birincisi ülkenin ihtiyaç duyduğuna inandığımız <Spor hukukçusu> gereksinimini en çabuk yoldan sağlamanın yöntemini bulmaktı. Zira, alışılmış veya olması gereken akademik süreç, yani spor hukukunun önce lisans düzeyinde okutulması, yüksek lisansının gerçekleştirilmesi ve nihayet ilk doktoralı spor hukukçularının oluşması, süreçte hiç vakit kaybedilmese bile 8 ile 10 yıllık bir zaman dilimini gerektirecektir. Bu nedenle benimsediğimiz yaklaşım, diğerinin hazırlıklarını yaparken, hemen bir <Spor Hukuku Sertifika Programı> açmak oldu. 120 saatlik yoğun bir içerikle oluşturulan Program Eylül 2005/de başlatıldı ve üç safha sonunda Haziran 2006’da başarıyla sonlandırıldı. Programa umduğumuzun çok üstünde bir talep geldi ve iki kere kontenjan artırımı ile 147 kişi ile başladık ve aradaki terklerle, 96 mezun verdik.

Spor Hukuku Sertifika Programında, Spor Hukuku ana teması altında katılımcıların gördükleri derslerin başlıklarını belirtmek gerekirse, şöyle sıralayabiliriz.

“Spor hukuku öğrenimi, sporda hukukçunun yeri ve önemi, spor hakkı, sporun toplumsal boyutları ve hukuk, uluslararası ve Türk spor yönetimleri, uluslararası ve Türk spor hukuk – disiplin – tahkim kurulları ve kararları, spor yargısında delil ve savunma hakkı, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi « CAS » yargılama çeşit ve usulleri, CAS örnek kararları, sporda hukuki ve cezai sorumluluklar, sporda şiddet ve önlemleri, spor güvenliği, sporcu imaj ve isim hakları, sponsorluk sözleşmesi, sporda medya ve TV hakları, spor logo ve marka hakları, sporun ve sporcunun vergilendirilmesi, sporcu sözleşmeleri ve profesyonel futbolcu sözleşmesi, sporda şirketleşme / şirket kurma modelleri – SPK/İMKB işlem ve ilişkileri, sporda dopingle mücadele, futbolcu / kulüp ihtilafları, sporcu statüsü, Spor Yüksek Kurulu Yasa tasarısı, Türk ve AB Rekabet hukukunda spor, yabancı sporcuların Türkiye’de çalışma düzeni, yarışma hakemlerinin ve kararlarının hukuki netelikleri, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ve spor kuruluşlarının uluslararası hukuktaki yeri, futbolcu kulüp ihtilafları, v.s.

Spor Hukuku sertifika programını tamamlayan genç ve orta yaşlı hukukçularımız bu programda interaktif bir şekilde yer aldılar. Her kademe sonunda sınav vermeleri yanında, yabancı dil bilenler en az birer CAS kararını Türkçeye tercüme ettiler ve bu kararın sözlü sunumunu da yaptılar; diğerleri ise bir spor hukuku konusu üzerine bitirme ödevi yazdılar.

Bu arada SHAUM, Kadir Has Üniversitesi Kütüphanesi bünyesinde ithal ettirmiş olduğu İngilizce spor hukuku kitapları ile bu alanın ilk çekirdek kaynaklarını da oluşturmayı başarmış ve araştırmacılarımızın kullanımına açmıştır. Bu bağlamda belirtmeliyimki bir miktar spor hukuku kitabını da (çoğunlukla fransızca) TMOK Kütüphanesine aldırmıştım. Dolayısı ile kamuya açık bu iki kütüphanede ve Galatasaray Üniversitesi Kütüphanesinde halen bir miktar “spor hukuku” yabancı kaynağı bulmak mümkündür.

SHAUM 2007’de bir dizi Türkçe Spor Hukuku kitabının basımına yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda, önce iki yıla yaklaşan yoğun bir çaba sonunda bir “Türk Spor Mevzuatı” kitabını halen baskıya vermiş bulunmaktadır. Bu derlemenin kısa zamanda eskiyeceğinin bilincindeyiz, ancak bu basımı yapmayı ileride araştırmacılara, eskiyi inceleme olanağını sağlamak için gerekli bulduk. Zira biz bile, halen yürürlükte olan bu mevzuatı bir araya getirmekte güçlük çekmişken, ileride, yürürlükten kalkmış talimatları bulmakta belki de imkânsızlıklarla karşılaşılacağını görmekteyiz. 1000 sayfaya ulaşan bu mevzuatın basımlarını sık sık güncellemeyi SHAUM, görevlerinden birisi olarak görmektedir.

Halen hazırlıklarını yürüttüğümüz ve 2007 sonundan önce tamamlamayı hedeflediğimiz  diğer yayınlardan ikincisi Sertifika programında verilen dersleri içerecek olan “Spor Hukuku Dersleri”; üçüncüsü Program katılımcılarımızın yazmış oldukları bitirme tezlerinden yayınlanmaya değer bulduklarımızı içerecek olan “Spor Hukuku Tezleri” ve nihayet dördüncüsü de yine katılımcılarımızın tercüme ettikleri 40 kadar “CAS Örnek Kararları” (İngilizce – Türkçe) olacaktır. Bu suretle Spor hukukunda Türkçe olarak  önemli bir kaynak oluşturma girişimini gerçekleştirme sürecindeyiz..

İstanbul Barosu Dergisi’nin, bu yazımın da yer alacağı bir “Spor Hukuku Özel Sayısı” çıkartması bu alanda çok önemli bir gelişmedir. Zira Baro’nun 2002’de bir araya gelmiş olduğum Spor Komisyonu, sporu sadece Avukatlar arasında takım kurup futbol oynamak olarak algılamaktaydı. O tarihlerde gerek Komisyon, gerekse Baro Başkanlığı bir Spor Hukuku etkinliği organize etme önerimi nazikçe geri çevirmişti. Ancak aradan geçen beş yılda bir yandan bu konuda toplantılar (27 Mayıs 2006’da İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi Konferans Salonunda) tertipler hale gelmiş, diğer yandan da böylesine bir özel sayı çıkartma düşünce olgunluğuna ulaşmıştır. Bu bilince varan tek Baro da İstanbul değildir. İzmir Barosu da bu alanda çok önemli bir atılımda bulunarak 21 Aralık 2006’da İzmir Adliyesi Konferans Salonunda benim de konuşmacı olarak davet edildiğim “Sporda Hukukun Rolü” konulu bir Panel düzenlemiştir. Her iki Baro’yu bu atılımlarından dolayı kutlarken, diğer Barolarımızın ve özellikle Barolar Birliği ile Ankara’nın da bu çok önemli gelişmelere katkıda bulunmalarını diliyorum.

Barolarımızın Staj Eğitim Merkezlerinin dönem sonunda stajyerlere hazırlattıkları ödevlerin Spor hukuku konusunu da içermesi için gerek İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi, gerekse İzmir Barosu ile önemli görüşmelerim oldu. Her iki Baronun benden istemiş olduğu ve verdiğim, ödev yazılabilecek Spor Hukuku konuları listesini, sınırlayıcı olmamak kaydıyla, burada yayınlamayı, konuya daha uzak duran diğer değerli meslektaşlarıma da fikir vermesi için, yararlı bulmaktayım:

BARO   STAJ   EĞİTİM   MERKEZİ  İÇİN SPOR  HUKUKU  TEZ  KONULARI

(Aşağıda belirtmiş olduğum tez konuları « SPOR HUKUKU » alanlarını sınırlayıcı olmayıp, incelemelere yol gösterici niteliktedir. Bu konular bölünerek incelenebileceği gibi, bunlardan farklı konular da üretilebilir.)

I.    ULUSLARARASI  SPOR  YÖNETİMİ  ve  YARGISI

1.    Uluslararası spor yönetiminin yapılanması ve özellikleri. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)’nin, uluslararası federasyonların ve diğer uluslararası spor örgütlerinin Uluslararası Hukuk’taki nitelikleri ve yerleri. Bunları birer devletçik olarak niteleyen görüşün tartışılması. Bu örgütlerin tekelci yetkilerinin hukuki geçerliliği.

2.    Spor yargısının özellikleri. Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS)’nin niteliği, yapısı, yetkileri, yargılama usulleri, denetimi ve kararlarının infazı. CAS’ın Birinci Derece Tahkim, Temyiz Tahkim, Ad Hoc Tahkim, İstişari Görüş ve Arabuluculuk Dairelerinin incelenmesi. Isviçre Federal Mahkemesi’nin denetim yetkisi ve sınırları.

3.    Uluslararası federasyonların ve özellikle IAAF ve FIFA’nın CAS yargı yetkisini tanıma süreçleri ve bu tanımaların sınırları. FIFA’nın Uluslararası Futbol Tahkim Mahkemesi (CAF) girişimi. Aleyhine CAS’a başvurulmayan FIFA ve UEFA kararlarının hukuki nitelikleri.

4.    Uluslararası federasyonların disiplin organları, yargılama usulleri, cezaları ; farkılılıklar ve benzerlikler.

5.    Avrupa  Birliği  Adalet  Divanı’nın  sporla  ilgili  kararları.  Bosman Kararı  ve sonuçları. Diğer kararların incelemesi. Charleroi davası süreci.

II.    DOPİNGLE  MÜCADELE

1.    Uluslararası dopingle mücadele. IOC, Avrupa Konseyi, WADA ve UNESCO belgeleri, Bu belgelerin her birinin hukuki nitelikleri, içerikleri, uygulama yöntemleri, etkinlikleri. Bunların mukayeseli incelemesi.

2.    Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA)’nın dopingle mücadeledeki özgün ve melez yapısı. Ajansın niteliği, WADA KOD’un hukuki belge olarak niteliği, uygulama etkisi ve spor teşekkülleri  ile Devletleri  bağlayıcılığı.

3.    Dopingle mücadelede uluslararası federasyonların düzenlemeleri ve uygulamaları. Bu federasyonların uyguladıkları cezalar, disiplin yargı usulleri. Müşterekler ve farklılıklar. WADA’nın Dopingle Mücadele Mevzuatı (WADA KOD)’nın öngördüğü ceza düzeni ile bazı uluslararası federasyonların farklı cezalar uygulamalarının yarattığı hukuki sorunlar ve çözüm yolları : Örnek durum: WADA – FIFA uyumsuzluğu ve CAS’ın bu konudaki İstişari Kararı.

4.    Doping’in hukuki boyutu, ulusal teşkilatlanmalar, kriterleri, ISO standardı, ve Türkiye’deki durum. Türk sporunda dopingle mücadele ve dopingli sporcuların hakları. Türkiye Anti Doping Ajansı (TADA) kurma girişimi ve kanun tasarı taslağı.

5.    Sporda doping yapılmasının / yaptırılmasının müessir fiil olarak cezalandırılabilirliği. Dopingin kriminalleştirilmesi. Uluslararası işbirliğinde Interpol’ün işlevi.

III .  ULUSLARARASI  FUTBOL  YÖNETİMİ

1.      FIFA ve UEFA’nın yapılanması, mevzuatlarındaki uyum ve farklılıklar.
FIFA’nın evrensel yetki alanları, UEFA’nın yetki alanları. FIFA Oyuncu Statüsü
Dairesi yetki alanı, ihtilaflar ve çözümleri. UEFA Kriterleri

IV.   TÜRKİYE SPOR YÖNETİMİ

1.       Türk Spor yönetimi. Tarihsel süreç, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM) ve Spor Kurumu tasarısı. Yasal düzenlemelerin ve uygulamalarının incelenmesi.

2.       Türk Spor yargılaması. GSGM disiplin, ceza ve tahkim kurullarının yapıları, işleyişleri, kararlarının hukuki nitelikleri, tenfizi ve icrası. GSGM hukuk kurulları ile TFF hukuk kurullarının yapısal, yetkisel, kararlarının içeriği ve hukukiliği üzerine karşılaştırmalı inceleme. Doping kararlarının farklılığı.

3.       Türk Spor Federasyonlarının yapısal sorunları ve özerklikle ilgili gelişmelerin idari ve hukuki açıdan incelemesi, sorunları, çözüm önerileri. Türkiye’de özerk federasyonları oluşturma süreci ve federasyonların özerkleşebilmeleri. TFF ile diğer özerk federasyonların farklılığı.

V.    TÜRKİYE FUTBOL YÖNETİMİ

1.    Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) idari ve malî yapısı, işleyişi, karar mekanizması,  Yönetim Kurulu kararlarının hukuki nitelikleri.

2.    TFF hukuk kurulları. PFDK (Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu) yapısı ve yargılamasının hukuki niteliği. Tahkim Kurulu’nun yapısı ve kararlarının hukuki niteliği. TFF disiplin ve tahkim yargılamalarında delil, savunma ve ispat.

3.    UEFA – TFF kulüp lisans sistemi. Türkiyedeki uygulaması ve kulüplerin lisans alabilmek için baş vurdukları yöntemler.

4.    Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı ve GSGM’nin Türk futboluna müdahale yetkisi ve etkisi.

VI .  SPORDA ŞİDDET

1.       Spor ve özellikle futbol karşılaşmalarında şiddetin önlenmesi Avrupa Konseyi Sözleşmesi. Türkiye’nin yasal düzenlemesi ve uygulama. Saha olaylarının çıkış nedenleri ve şiddeti önleme / azaltma yönünde alternatif çözümler. Avrupa Konseyi « Sporda Şiddeti Önleme El Kitabı » projesi  ve TFF « Stadyum Güvenlik Talimatı »nın incelemesi.

2.       Ceza hukuku açısından spor oyunlarında kural ihlâlleri. Sportif etkinlik organizatörlerinin cezai sorumlulukları. Yöneticilerin, antrenörlerin, seyircilerin ve hakemlerin cezai sorumlulukları.

3.       Sporda ırkçılığın önlenmesi tedbirleri (uluslararası kuruluşların aldığı tedbirler ve mevzuatlarına dayalı bir inceleme). Türkiye’deki sosyal dalgalanmalar ışığında sporda ırkçılık veya benzeri durumlar olasılıkları.

VII.  ÇEŞİTLİ KONULAR

1.    Hukuksal anlamda futbolcu, teknik kadro ve kulüp ilişkilerinin incelemesi. İş akdi mi, istisna akdi mi ? Antrenör ve teknik direktörlerin hukuki durumları ve spor kulüpleriyle imzaladıkları sözleşmelerin niteliği. (Sözleşme örneklerine dayalı bir inceleme). Genelde sporcu, teknik kadro ve kulüplerin hakları ve borçları ile borca aykırılığın sonuçları. Karşılıklı edimlerin tahsil edilebilirliği.

2.    Futbolda transfer ve futbolcu sözleşmelerinin hukuki yapısı. Tek tip Sözleşme. Özel sözleşmelerin Türk futbolundaki yeri. TFF Talimatları ve Tahkim ile Yargı kararları ışığında sözleşmelerin geçerliliği, etkisi, FIFA Talimatlarına ve CAS kararlarına uygunluğu. Profesyonel futbolcu sözleşmesinin feshinde, haksız fesih tazminatının hesaplanması. Sözleşmesi süren bir profesyonel futbolcunun transferinden doğan hukuki sorunlar (kulüplerin bonservis hakları ve bunların tahsil edilebilirliği)

3.    Sporda hukuki ve cezai sorumluluk. Spor karşılaşmalarında sporcuların yaralanmalarından ve ölümlerinden doğan hukuki sorumluluklar. Seyirci yaralanma ve ölümlerinin sorumlulukları. Sporu yönetenlerin (Federasyon Başkan ve yönetim kurulu üyeleri, kulüp Başkan ve Yönetim Kurulu  üyeleri, teknik direktör, sportif direktör, menajer gibi yöneticilerin) hukuki ve cezai sorumlulukları.

4.    Sporda medya ve TV hakları. Dünya’da, Avrupa’da ve Türkiye’de futbol yayın hakları sözleşmelerinin nitelikleri, çeşitleri ve rekabet hukuku açısından değerlendirilmeleri.

5.    Futbol haklarının uydu platform iletmecileri ve Pay TV yayıncıları  açısından kullanım düzenleri. Dünya, Avrupa ve Türkiye rekabet hukuku açısından incelenmesi

6.    Sporda sponsorluk sözleşmesi ; hukuki temelleri ve niteliği. Usul ve uygulamaları. Spor kulüpler ile sponsor firma(lar) arasındaki hukuki ilişkiler. GSGM’nin rolünün hukuki değerlendirmesi.

7.    Genelde sporda, özelde futbolda markalaşma. Sportif logo ve markaların tescili ve korunması. Sporda isim hakkı ve niteliği. Futbol kulüplerinin marka haklarının özellikle renkleri açısından incelenmesi.

8.    Yabancı sporcu transferleri. Türkiye’de yabancı oyuncu sınırlamasının Türk ve AB mevzuatı ışığında incelemesi. (AB Yargı organları kararları ve TFF Tahkim Kurulu kararlarına dayalı inceleme). Yabancı sporcuların Türkiye’de çalışma düzenleri.

9.    Sporda sendikalaşma. Futbolcuların sendika kurmaları. Hukuki ve işlevsel değerlendirme. Kurulabilirlik  ve etkinlik olasılığı ; sporda ve özellikle futbolda doğuracağı sonuçlar

10.    Sporda vergi hukuku. Kurumların ve bireylerin vergi mükellefiyetleri. Sporcu sözleşmelerinin ve sporcuların vergi hukuku karşısında durumları. Türk hukukunda sporcu gelirlerinin vergilendirilmesi (tam ve dar mükellefiyetler). Yurt dışı karşılaşmaların, oynandığı ülkede yarattığı vergi mükellefiyeti (Çifte vergileme anlaşmaları ışığında inceleme). Yurt dışında görev yapan sporcu ve teknik direktörlerin gelirlerinin vergilendirilmesi.

11.    Kulüplerin şirketleşmeleri, şirket kurma modelleri, hukuki dayanakları. Ulusal ve uluslararası uygulamalar, sınırlamalar. SPK / İMKB işlem ve ilişkileri. Futbol kulüplerinin halka arzına aracılık sözleşmeleri.

12.    Sporcu menajerliği (sportif ajan), FIFA / TFF lisanslı futbolcu menajerliği ; hukuki niteliği, yapılanması ve işleyişi.

13.    Sporcunun özel hayatının dokunulmazlığı, korunması.

14.    Türk sosyal güvenlik mevzuatında sporcunun durumu. Sporcunun sigorta hukukundan doğan hakları.

15.    Sporda bahis oyunları. Yasa dışı girişimler. Futbolda şike ve teşvik primi. Disiplin ve ceza hukukları açısından inceleme.

16.    Sporcu yetiştirme ve dayanışma tazminatları ve bu tazminatların hesaplanma yöntemleri. Uluslararası ve ulusal inceleme.

17.    Futbolda centilmenlik sözleşmelerinin rekabet hukuku açısından incelenmesi.

18.    Amatör ve profesyonel sporcu ayırımı ve amatör sporcuların lisan, vize ve transfer işlemleri.

19.    Türk spor hukukunda hakem kararlarının hukuki nitelikleri ile    hakemlerin idari ve cezai sorumlulukları.

20.    Futbol federasyonlarının alacaklarının tahsili usulü (Uluslararası   federasyonlar FIFA – UEFA ve ulusal TFF açısından inceleme)

21.    Maç saatleri ve yerlerinde yapılan değişikliklerden ötürü ileri sürülebilecek taleplerin hukuki incelemesi.

22.    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun Spor Kulüpleri tüzüklerinde gerektirdiği değişiklikler. (Futbol Süper Lig Kulüplerinin tüzüklerine dayalı bir inceleme).

23.    Türk ve AB rekabet hukukunda sporun durumu, özellikleri. AB Adalet Divanı kararları ve Türkiye Rekabet Kurulu izin ve kararlarına dayalı bir inceleme.

24.  Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)’nin Olimpiyatlar Yaz Oyunları  (28 spor), Olimpiyatla Kış Oyunları (7 spor), IOC tarafından tanınan sporlar (29 spor)  Uluslararası Federasyonlarının ve Türkiye Spor Federasyonları’nın (50 Federasyon) Ana Statü, Disiplin Talimatları, Dopingle Mücadele Talimatları ve diğer mevzuatlarının, sporları gruplayarak veya teker teker ve Uluslararası – Ulusal mevzuat karşılaştırmalarıyla, tüm mevzuatları veya belli bir alandaki mevzuatları (örneğin dopingle mücadele) ele alınarak incelenmeleri. (Örneğin : FIFA-UEFA-TFF mevzuat incelemeleri. Örneğin : Güreş, Halter, Taekwondo v.s. gibi güce dayalı spor federasyonlarının mevzuatlarının karşılaştırmalı, uluslararası ve ulusal düzeyde incelenmesi).

Sanırım yukarıda vermiş olduğum konu başlık ve tanımları sadece Stajyer Avukatlara değil, aynı zamanda bu konuya ilgi duyup makale yazmak, incelemede bulunmak isteyecek olanlara da fikir verebilecektir. İşaret etmeliyim ki, yukarıda belirtmiş olduğum konuların bir kısmını, gerçekleştirmiş olduğumız Spor Hukuku Sertifika Programı katılımcılarımız, bitirme tezi olarak incelemişler ve bunlardan bazıları da yukarıda değinmiş olduğum SHAUM 3 numaralı yayını (Spor Hukuku Tezleri) olarak kitap halinde yayınlanacaktır. Bu suretle stajyerlerin kaynak bulma sorunlarına da bir miktar çözüm getirmiş olacağız.

Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2006-2007 ders yılında 7-8 Sömestrelere (4. sınıf) Spor Hukuku’nu lisans programına seçmelik ders olarak koymuş ve bu suretle Spor hukuku eğitiminde bir aşamayı daha gerçekleştirmiştir.

Son olarak da, SHAUM Yönetim Kurulu’nun 14 Mart 2007 toplantısında SPOR HUKUKU YÜKSEK LİSANS Programı ihdası için prensip kararı almakla yeni bir süreci başlatmıştır. Üniversitenin yetkili organlarından gerekli kararlar alındıktan sonra YÖK’e başvurulacaktır. Umudum ve dileğim, YÖK’ün, tıpkı Merkez kurmamıza yaptığı gibi, bu girişimimize de gerekli izni vermesidir.

Bu yazımda Türkiye’de Spor Hukuku’nun oluşumunu kendi açımdan sizlere aktarmaya çalıştım. Tabii ki yıllara yayılı bütün bu süreçte yaşadıklarım, olumlu olumsuz karşılaştıklarım bunlardan ibaret değil. Olayların önemli bir bölümünü de 2006’da yayınladığım “Hukuk Boyutunda DOPİNG” (Nobel Yayınları) kitabımın SUNUŞ bölümünde anlatmıştım. Bunları, kendimi tekrarlamamak için buraya almadım.

Spor Hukukundaki bütün bu çalışmalarımız sonuçunda yetişmiş ve yetişecek spor hukukçularının istihdamı nasıl olmalıdır, nasıl olacaktır, nerelerde olacaktır. Spor hukukunun geleceğine bakarken biraz da bu hususa eğilmek istiyorum.

Bir kere sporda hukukçuya bireysel ihtiyaç olduğu kadar, kurumsal da ihtiyaç vardır. Bireysel ihtiyaç, sporcuların ve diğer sporun aktörlerinin (teknik direktör, antrenör vs.) sözleşme yaparken veya bir takım eylemleri esnasında, olaylar meydana gelmeden hukukçuya danışma gereksiniminin doğru ve zamanında yapılmasıdır. Söylemimi açarsam, yapılmış bir sözleşmeden ötürü ihtilaf doğduğunda hukukçuya başvurulması çoğu zaman telafisi çok güç sorunlar doğurmaktadır; oysa sözleşmeyi yaparken hukukçunun rol alması gerekir. Bu bilincin gerek birey olarak sporculara, gerekse kurumsal olarak spor federasyonlarına ve kulüplere, daha doğru bir ifade ile bu kurumların, tüzel kişiliklerin yöneticilerine aşılanması gerekir. Bu telkini bıkmadan, usanmadan yapmak yine hukukçuların görevidir. Zira bu bilincin kişilerde doğmasını ummak veya yazılı ve görsel basının bu hususu kavrayarak etkin bir şekilde telkin etmesini beklemek uzun bir süreç ve zaman kaybıdır.

Diğer yandan unutulmamalıdır ki, sorunlar sadece sözleşme ihtilaflarından ileri gelmemektedir, çok daha can yakıcı durumlar doping olaylarından doğmaktadır. Sporun bu en ağır suçunun cezalandırılmasına kimse itiraz edemez; ancak, spor hukukunun içerisinde özellikle uzmanlaşmış olduğum bu konuda, Türkiye açısından yaşananlarda gördüğüm, çoklukla bilinçli, organize doping olayları olmadığı, önlenebilir bilgisizlik ve ihmallerden ileri geldiğidir. Doping konusunu ne yazık ki hâlâ bir kısım spor hukukunu az çok bilen meslektaşlarım bile hukuki bir mesele olarak görmemekteler. Oysa “doping” eylemi ve takibi, savunması nerede ise % 90 diyebileceğim bir oranda hukuki bir sorundur. En vahşi kâtilin bile savunma ve savunulma hakkının bulunduğu bir ortamda doping yapan, hele bunu kasıtlı yapmamış olan bir sporcunun savunulmaya, çok iyi savunulmaya hakkı ve ihtiyacı vardır. Ayrıca belirtmem gerekir ki doping kovuşturması ve cezalandırılması süreci spor hukukunun tamamen uluslararası boyutunda yer alır. Bu nedenle spor hukukunun içerisinde “doping” alanını da ayrıca bir uzmanlık konusu olarak görmekteyim ve hukukçularımıza (hele iyi yabancı dil bilen hukukçularımıza) bu konuya da ayrıca önem vermelerini tavsiye ederim.

Kulüp yöneticilerinin spor hukukunun öneminde istenilen bilince gelmeleri, zaman alacaktır. Ancak, gördüğüm odur ki küçük kulüpler veya İstanbul dışı kulüpler bu bilince daha kolay ve çabuk varmaktadırlar. Oysa, büyük kulüplerimizin veya kendilerini büyük gören yöneticilerinin, hukukçuya ve hele spor hukukçusuna danışmak bilinç ve alışkanlığına, saygısına ulaşmaları, bu alanda katedilmesi gereken en uzun ve engebeli yol olarak gözükmektedir.

Ülkemizde spor federasyonları GSGM Yasasında yapılan bir madde değişikliği ile özerklik kazanmaya başlamışlardır. Ancak idari bir kararla verilen bu özerkliğin içeriğinin nasıl olması gerektiği ne veren, ne de alan tarafından tam olarak idrak edilmiş değildir. Bu şekilde özerklik kazanan federasyonlarımızın sayısı elliyi aşmış bulunmaktadır. Bunların her birinin yönetim kurullarında en az birer spor hukukçusu görev almalıdır. Dikkat edilirse “hukukçu” demiyorum, “spor hukukçusu” diyorum. Zira bu alanın bir uzmanlık konusu olduğunu artık herkes görmelidir, anlamalıdır.

Ayrıca her federasyonun bir hukuk komisyonu veya kurulu oluşturulmakta ve bir de ceza/disiplin kurulu kurulmaktadır. Bu kurulların üyelerinin tamamının hukukçu olması gerekirken, içlerinden bir kaçının da spor hukukçusu olması elzemdir. Aksi takdirde, genel hukuk bilgilerine ve kalıplarına uymayan spor hukuku alanında yanlış kararlar ve yargılar kaçınılmaz olur. Nitekim bunun birçok örneğini de yaşamaktayız.

Bütün bu ihtiyaçlar uzmanlaşmaya başlamış olan spor hukukçularımız için yeterli faaliyet alanları oluşturmaktadır. Ancak kendilerini bu kişi ve kurumlara tanıtmak ve neden kendilerinden yararlanılması gerektiğini anlatmak onlara düşmektedir. Aksi takdirde, kendilerini, keşfedilmeyi bekleyen birer cevher olarak görmek, işi raslantılara bırakmak olur.

İstanbul, 4 Nisan 2007

Editörü olduğum < Spor Hukuku Dersleri> kitabındaki sunuş yazım
(5 Haziran 2007)

Ben, Spor Hukuku kitaplarına sunuş yazarken bu görevimi sadece kitabı tanıtmak, niçin yazıldığını anlatmaktan öte, Spor Hukuku’nu kamu oyuna anlatmak olarak algılıyorum.

Bu bağlamda bu “Sunuş”um beşincisi olacak. Daha önce, bizzat yazdığım “Hukuk Boyutunda DOPİNG” kitabımda, çıktığı tarihe kadar Türkiye’de  Spor Hukuku’nu yerleştirme uğraşım sırasında yaşadıklarımı anlatmaya çalışmıştım. Daha sonra, “Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi [CAS] Açıklamalı (İngilizce – Türkçe) Mevzuatı” kitabımın sunuşunda ise, neden, birden bire bu program dışı yayını yapmak gereksinimini duyduğumu dile getirmiştim. Kendimi yayınlamakla yükümlü gördüğüm bu çalışmaları sürdürürken, araya, yayınlanması beni çok memnun eden, İstanbul Barosu Dergisi “Spor Hukuku” Özel Sayısı girdi. Baro Spor Komisyonu’nun benden bu sayı için istemiş olduğu yazıyı da yine, çok değerli meslektaşlarım, Baromuz üyelerine Spor Hukuku’nu anlatmak için bir vesile olarak gördüm ve oradaki yazıma “Türkiye’de Spor Hukukunun Oluşumu” başlığını koyarak, Spor Hukuku’nun kabul görmesi için çeşitli mercilere sunmuş olduğum raporların bir nevi derlemesini yaptım.

Nihayet, halen asli iki görevimden birisini oluşturan Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi [SHAUM] Müdürlüğü’m sorumluluğunda yayınlamakta olduğumuz ilk dört yayının birincisi : “TÜRK SPOR MEVZUATI”, bundan birkaç ay önce kitapevlerinin raflarında yerini aldı. Bu mevzuat derlemesinin Editörlüğünü da yine ben üstlenmiştim, ve “Sunuş”unda, neden öncelikle Türk spor Mevzuatını yayınlamak ihtiyacını duymuş olduğumuzu anlatmaya çalıştım.

Şimdi sıra, Spor Hukuku’nun esasını, içeriğini doldurmaya, bu konuyu öğrenmek istiyenlere ilk referans kitabımızı yayınlamaya geldi. Spor Hukuku’nu bir Ders Kitabı olarak ele almaktaki amacımız, bu disiplinin yerleşmesini sağlayacak temelleri atabilmek içindir. Ancak, bir tek kişinin bunun üstesinden gelebilmesi çok zaman alıcı ve zor bir uğraş olarak gözükmektedir. Gerçi birkaç değerli hukukçumuz, spor hukuku alanında yazmış oldukları kitaplarına “Spor Hukuku” başlık adını vermek cesaretini göstermişlerdir. Ancak, bu eserleri incelediğinizde, sadece veya çoklukla yerli kaynaklardan yararlanarak bu girişimlerinin üstesinden gelmeye çalışmış olduklarını görmekteyiz. Kanımca, spor hukuku sadece Türk kaynaklarına dayandırılarak incelenemez,  “ Lex Sportiva ”yı ilerletici bir sonuca vardırılamaz.

Bir tek kişiden, spor hukuku’nda bir Türkçe “ Traité – Manuel ” beklemek, kısa vadede fazla iyimserlik olur. Ancak ihtiyaç kapımızdadır, önümüzde durmaktadır, hemen giderilmesi gerekmektedir. İşte bu ihtiyacı karşılamak için, SHAUM’un 2005-2006 döneminde gerçekleştirmiş olduğu “Spor Hukuku Sertifika Programı”nda sunulan tebliğleri – verilen dersleri, 2007 yılında yine Merkezimizin tertiplemiş olduğu “Spor Yönetimi Sertifika Programı” verilen derslerden Spor Hukuku ile ilintili olanlarla da takviye ederek yayınlamaya karar verdik. Bu konuda sorulabilecek bir soruyu hemen cevaplamak istiyorum. Neden 2006 Haziranında sonlandırılan bir programın kitabı ancak bir yıl sonra 2007 Haziranında yayınlanabilmiştir. Bu sorunun cevabında birden çok neden yatmaktadır. Bunların birincisi, Spor Hukuku’nun mümkün olduğunca tam bir içeriğini vermeye çalışırken tam 41 kişinin 54 yazısı, bilimsel çalışması, dersi, sunumu, konfaransı bu kitapta yer almıştır. Bu yazıların bir kısmı, önceden yazılı, basılabilir şekilde elimize geçmiştir. Ancak önemli bir kısmı, “power-point” şeklinde sunulmuş, bunların, müelliflerince yeniden kaleme alınmaları gerekmiştir. Bir kısmı ise, derslerini tamamen irticalen sunmuşlar, bu değerli hocalarımızın ses kayıtlarının çözümünün ve editörlüğünün yapılması gerekmiştir. Bütün bunlar da bizi, bir yıl gibi uzun bir sürede, kitabı ortaya koyabilir hale getirmiştir.

Her dersin sahibi, kendi görüşlerini, bilgisini, konuya yaklaşımını, bakış açısını, fikirlerini ortaya koymuştur. Biz, ne Merkez olarak, ne de kişisel olarak bu bilgilerin sorumluluğunu yükleniyoruz. Yayınlamış olmamız, her söylenene, yazılana katıldığımız anlamını taşımamaktadır; böyle algılanmamalıdır. Kitabımızı beğenmeyenler, içeriğinde eksik veya yanlışlar bulanlar mutlaka olacaktır. Ancak bunları ileri sürmek bile, amacımıza hizmet eder; Türkiye’de spor hukukunu ilerletir. Eleştirecek olanlar, bunu  bilimsel olarak ortaya koymak, konuyu incelemek, daha iyisini yazmak, bilimsel olmak mecburiyetindedirler. Böyle eleştiriler de bizim baştacımız olur; zira Spor Hukukunu, ulaşmasını dilediğimiz ortama taşımış olur.

Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi’nın bu “2” numaralı yayını: “ SPOR HUKUKU DERSLERİ” kitabının Türk Spor ve Hukuk camialarına, spor hukukuna hayırlar getirmesini dilerim.

İstanbul, 5 Haziran 2007

Editörü olduğum < Spor Hukuku Tezleri> kitabındaki sunuş yazım
(30 Ağustos 2007)

“SPOR HUKUKU TEZLERİ”, Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi (SHAUM)’nin yayınlarının, bir diğer ifade ile de 2007 yılında çıkardığı yayınların Üçüncü Cildi’nin adı. Bu kitabı, benim Editörlüğünü yaptığım Spor Hukuku’ndaki planlı üçüncü yayın olarak da tanımlamam mümkün. İsterseniz, 2007’de çıkartacağımız dört yayından üçüncüsü olarak da sunabilirim.

Bildiğiniz gibi, SHAUM Yayınlarının birinci cildi “Türk Spor Mevzuatı” başlığı altında sporla doğrudan ve dolaylı ilişkili, etkili bütün Kanun, Kararname, Yönetmelik, Yönerge, Talimat’ları bir araya toplamıştı. İkinci cilt ise “Spor Hukuku Dersleri” başlığı ile SHAUM’un 2005, 2006, 2007 yıllarında tertiplemiş olduğu “Spor Hukuku Sertifika Programı” ve “Spor Yönetimi Sertifika Programı” çerçevesinde verilmiş olan Spor Hukuku derslerini içermekteydi.

2005-2006 döneminde yapılmış olan Spor Hukuku Sertifika Programı’na katılmış olan Lisans Üstü öğrencilerine Sertifika bitirme ödevi olarak iki yükümlülük getirmiştim. Katılımcılardan, iyi düzeyde İngilizce veya Fransızca bilenlerin, hacmine göre, en az bir veya birden çok C.A.S. Kararını Türkçe’ye tercüme etmeleri, ki bu tercümeler SHAUM’un “CAS ÖRNEK KARARLARI” başlıklı dördüncü yayınını oluşturacaktır; yabancı dil bilgisi bu düzeyde olmayanlardan da, kendi önerecekleri bir spor hukuku konusunda tez yazmalarını istenmiştim.

Bu üçüncü cilt, işte bu tezlerin bir kısmından oluşmaktadır. Tezlerin oluşum ve seçiliş mekanizmasını da şu şekilde işletmiştim. Önce, bu ödevi yapmak yükümlülüğünde olan katılımcıların herbiri, bana üçer konu önermekle yükümlü tutuldular. Bu öneriler için bile  konu belirleme çalışması yapmaları gerekti. Bir kısmı bunda bile zorlandı, ya çok klasik konular önerdiler, ya da işin kolayına kaçarak, benden konu belirlememi istemeyi denediler. Bu istemlere hiç taviz vermedim. Sonuçta 64 kişi bana en az üçer konu önerdiler; her birine, önerilerinden birisini onayladım. Belli bir süre sonra, Sertifika alabilmeleri için şart olan bu görevi – ödevi altmışdördü de yerine getirdi.

Bana da bu 64 çalışmayı okumak, değerlendirmek görevi düştü. Her birini en az ikişer kere okudum. Bazıları, ancak sertifika almalarını sağlayacak boyut ve içerikteydi. Bunlar bende bir miktar hayal kırıklığı yaratmıştır. Ancak, elememde 26 tanesi, üzerinde çalışılırsa yayınlanabilme ümidini taşımaktaydı. Bu 26 çalışmanın sahipleriyle yüz yüze görüştüm; birlikte tezlerini değerlendirdik, üzerinde tartıştık, çalıştık. Sonuçta 26’da 15 katılımcı tezlerini geliştirdiler ve bu Üçüncü Cild’in içeriğini yaratmış oldular.

Bu kitabın içeriğini oluşturan konuların sıralamasını da izah etmek istiyorum. Yukarıda belirtmiş olduğum 64 katılımcıya konularını belirlerken, belli bir sistematiğin mantıklı ve biri birini tamamlayan, eklenebilir parçaları olmalarına dikkat etmiştim. Dolayısı ile, şayet 64 çalışma da yayınlanabilir düzeyde olsalardı, belli bir sistematiğe göre sıralanacaklardı. Ancak, yayınlanabilir tez sayısı 15’e düşünce, aralarındaki bağ koptu ve konular arasında önemli boşluklar oluştu. Bu durumda sıralamalarına yeni bir mantık getirmem gerekti. Konular arasında uygulanabilir bir sistematik kalmayınca, tek çarem kimseyi rencide etmeyecek, sübjektif bir tercih yüklemeyecek bir sıralama yapmak oldu. Bunun en objektif yolunun da tezi yayınlanacak olan kişilerin soyadı alfabetik sıralamasına göre kitabı oluşturmak olduğu kanısıyla hareket ettim.

Çalışmaların bazıları, gerçekten bir sertifika Programı ödevi kapsamını aşmıştır; kolaylıkla bir Yüksek Lisans Tezi olarak kabul görebilirdi. Ancak, bazı değerli akademisyenler bu nitelememe itiraz edebilirler ve hatta bir kısmının yayınlanmış olmasına bile çekinceleri bulunabilir. Fakat, bu görüşte olanların şu hususu göz önünde bulundurmalarını dilerim. Bu tezleri yazanlar, esasen iyi yabancı dil bilselerdi, bu ödev yerine CAS Kararı tercüme ederlerdi. Dolayısı ile spor hukukunun yabancı kaynaklarından yararlanmaları çok zordu. Bir kısmı için ise, konularının niteliği yabancı kaynağı gerekli kılmıyordu. Bu durumda, Spor hukuku gibi, Türkiye için henüz bakir bir alanda, bu değerli katılımcıların inceledikleri konularda, akademik anlamda Türkçe kaynak hemen hemen yok gibi. Bazıları, incelemiş oldukları konuda tamamen bir ilke imza atmış oldular.

Bu suretle Türk spor hukuku’nda biraz daha ileri gidilmesinde katkıları oldu. Eleştirecek olanların daha iyisini, daha kapsamlısını, daha bilimselini ortaya koymaları gerekecektir. Bu da, her zaman söylediğim gibi, spor hukuku’muzun gelişmesine katkıda bulunacaktır.

Bu kitabın bu ölçülerde değerlendirilmesini dilerim. Türk spor hukuku’na bu şekilde katkıda bulunmuş olan, bu kitapta tezleri bulunan değerli Spor Hukukçularımızı kutlarken, onlara bir nebze de olsa, yol göstermiş olmaktan duyduğum mutluluğu ve kıvancı da ifade etmek isterim.  Editörlüklerini yapmış olmak bana ayrıca haz verdi. Hepsini tekrar kutlar ve teşekkürlerimi sunarım. Türk Spor Hukuku’na bu yeni yayının da yarar getirmesini dilerim.

İstanbul, 30 Ağustos 2007

Editörü olduğum < Spor Yargı Kararları> kitabındaki sunuş yazım
(25 Aralık 2007)

Ve, bu serinin dördüncü kitabı: “SPOR YARGI KARARLARI”. Aslında, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi  < C.A.S. >ın seçilmiş, örnek, içtihat oluşturan 39 kararı. Bu 39 kararın orijinal tam metinleri (İngilizce veya Fransızca olarak) ve Türkçe tercümeleri.

Kadir Has Üniversitesi < Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi (SHAUM) >’ni kurduğumuzda ve kurucu Müdürlüğü’nü üstlendiğimde, ilk faaliyetimiz, kuruluşun hemen ertesinde, “Spor Hukuku Sertifika Programı” tertiplemek olmuştu. Bu program sonunda,  katılımcılara birer bitirme ödevi niteliğinde, yabancı dil bilmiyenlere “Spor hukuku tezi” yazmaları, ki bunlardan en iyi 15 adedini SHAUM yayınlarının üçüncüsü olarak yayınladık; yabancı dil bilenlere de en az bir CAS kararını Türkçe’ye tercüme etmeleri görevini vermiştim. İşte, bu tercümeler bu 4. cildin içeriğini oluşturdu.

Ancak, itiraf etmeliyim, beni ençok yoran, en çok zamanımı alan (bir yılı aşkın), bu dördüncü cildin hazırlanması oldu. Zira, hemen bütün karar tercümelerini elden geçirmem, çeşitli oranlarda hemen hepsini baştan yazmam gerekti. Dokunmadan kullanabildiğim tercüme sayısı, 39 adedinin içerisinde, ya birdir, ya da ikidir, ancak üç değildir. Yine de bu tercümeleri, yapabildikleri kadar, iyi niyetle gerçekleştirmeye çalışmış olan bütün, spor hukukçusu kardeşlerime teşekkür ediyorum. Burada kimin tercümesinin ne kadari iyi,  geçerli veya kötü olduğunu, isim vererek tabii ki belirtmeyeceğim. Siz, her birinin, o, iki iyinin içerisinde olduğunu farzedebilirsiniz. Ancak dileğim, tercüme sahiplerinin, kendi tercümeleri ile, benim düzelttiğim metinlerini karşılaştırmalı olarak okumalarıdır. Zira, yapmış oldukları tercümenin esas yararını bu suretle göreceklerdir.

Tercüme yapmak, hele bir hukuk metnini tercüme etmek, hele hele bir mahkeme kararını tercüme etmek kolay bir iş değildir. İki dildeki hukuki terimlerin tam karşılıklarını bileceksiniz; bir de üstelik o Mahkemenin, bir takım terimleri, hangi anlamlarını benimseyerek kullandıklarını doğru teşhis etmeniz gerekecektir. Tercüme yapmak, illaki orijinal metindeki bütün sözcüklerin karşılıklarını, aynı sayıda sözcükle vermenizi gerektirmez, hatta bazen zararlı olur, metnin anlaşılmasını güçleştirir. Mühim olan, ifade edilenin anlamını değiştirmeden, okunuşu yormayan bir uslupta, fikirleri doğru aksettirebilmektir. Burada, doğru, çok büyük önem arzetmektedir. Zira, bazı metinlerde, olumlu, olumsuz; olumsuz, olumlu tercüme edilmişti. İşte, bu durum, fayda yerine zarar getirecek bir ifade oluşturmaktaydı. Zira, bu içtihatları, ileride davalarında kullanmak isteyecekleri, telafisi imkansız yanlışlara sürükleyebilecekti, En çok dikkat ettiğim, dikkat edilmesini özellikle vurguladığım husus bu noktadır.

Spor Yargı Kararları’nı oluşturan bu < IV. CİLT >e sadece Türkçe tercümeleri değil, aynı zamanda orijinal metinlerini de koymamın nedeni, Türkçe’nin kararı anlamaya yardımcı olması yanında, esas kullanılacak metnin, orijinal dilindeki (İngilizce veya Fransızca) metin olmasındandır. Zira bu kitaba başvuracak hukukçu, çoklukla CAS’da şu veya bu şekilde davası olan bir spor hukukçusu olacaktır. Bu meslektaşımızın da, dilekçesini, gerekçeli dava layihasını İngilizce veya Fransızca dillerinden birisinde vermesi, sözlü savunmasını da yine bu dillerden birinde yapması gerekmektedir. Buradaki ifadelerin doğru ve etkili olabilmeleri için de terminolojilerin doğru kullanılması gerekir. İşte bu noktada, elde CAS kararlarının, bazılarının da olsa, orijinal metinlerinin bulunması, doğru terminoloji ile, doğru ifadelerde bulunulmasına yardımcı olacağı kanısını taşımaktayım. Bu nedenle kitabi, sadece tercüme metinleri ile kısıtlamadım.

Elinizdeki kitapta bulunan 39 CAS kararının seçimini, bu kararları en iyi bilen, işi bu olan, CAS Genel Sekreteri Matthieu Reeb yaptı. Dolayısı ile, bu kitaba alınmış olan 39 karar gelişi güzel seçilmiş olmayıp, örnek oluşturan, emsal veren kararlardır. Ancak, hemen ifade etmeliyim ki, bu kararlar CAS içtahatlarını bilebilmek için yeterli değildir, sadece CAS’ın hangi tür davalara baktığı, ne tür ve nasıl kararlar aldığı hakkında bir fikir verebilir. Zira CAS’ın bu güne kadar üç cilt halinde, o da yine bir kısım kararlarını içeren, karar külliyatları Genel Sekreter Matthieu Reeb’in Editörlüğünde yayınlanmıştır. Bunlar:
–      I.  cilt: 1986 –  1998  (676 sayfa)
–     II. cilt : 1998 – 2000  (910 sayfa)
–    III. cilt : 2001 – 2003  (794 sayfa)
CAS Genel Sekreter’inden edindiğim bilgilere göre 4. cilt de yakında çıkacakmış. Ancak bu yayınlar dahi CAS’ın bütün kararlarını yansıtmamaktadır. Zira CAS internet sitesinde yayınlanmış olan son istatistiklare göre CAS’da 2006 yılı sonuna kadar 1249 dava açılmış ve bunlardan 760’ı bir kararla sonuçlanmıştır. (Henüz istatistikleri yayınlanmamış 2007 yılında dosya numaralarının 1500 yaklaşmış olduğunu da belirtmek isterim.)

Kitabımızda, yayınlamış olduğumuz kararları sınıflandırmak gerekirse, bunları 5 kategoride topladım. (Esasen Cas da kendi külliyatında benzer bir sınıflamada bulunmuştur):

–    CAS’ın Olimpik ve Paralimpik Oyunlarla ilgili kararları (10 karar)
–    CAS’ın Ad-Hoc Daire kararları (5 karar)
–    CAS’ın Doping kararları (9 karar)
–    CAS’ın Futbol kararları (11 karar)
–    CAS’ın çeşitli sportif konularla ilgili kararları (4 karar)

Sunuşuma son vermeden önce, böyle bir yayına gerek olup olmadığını değerlendirmek; bu konudaki görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bence, vardı. Zira Türk sporunda CAS’ın işgal ettiği yer ve önem gittikçe artmaktadır. Hele hele, 29 Kasım 2007 tarihinde çıkan 5719 sayılı  “Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 3813 sayılı Kanuna getirilen değişikliklerle, bu Kanun’un 2. maddesine eklenen (g) bendi ile “ …… uluslararası Spor Tahkim Mahkemesinin (CAS) yetkisini tanımak,” ve aynı kanun’un 14. maddesindeki “ Tahkim Kurulu ….. ilgililerin itirazı üzerine inceleyerek kesin karara bağlar” şeklindeki hükmün, “…… Tahkim Kurulu kararlarına karşı, tarafların Spor Tahkim Mahkemesine başvurma hakkı saklıdır.” şeklinde değiştirilmiş olması CAS’ı Türk hukukunun adeta bir parçası, Türk Spor Hukuku’nun temel direklerinden birisi haline getirmiştir. Bu nedenle bu kitap tam zamanında, çok önemli bir dönemde yayınlanmıştır.  Yayınlanması olanağını sağlayan Kadir Has Üniversitesine teşekkür ediyorum.

Bu kitapla, aynı zamanda Kadir Has Üniversitesi Spor Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi (SHAUM)’ndeki Müdürlük görevime de veda ediyorum. Zira, kanımca, bu Merkezi kurmak, işlevinin ilk meyvelerini vermekle, bu Üniversitedeki misyonumu tamamladım.

Kadir Has Üniversitesi’ni, SHAUM’u kurma basiretini göstermiş olmasından ötürü, bir kez de bu satırlarımla, Türk spor ve hukuk camialarının huzurlarında tebrik etmek istiyorum. Bundan böyle de bu basireti sürdürerek, Spor Hukuku’nun ülkemizde gelişmesine ve uluslararası emsallerinin arasında, Türkiye’nin layık olduğu yeri almasında, kendisine düşen görevi yerine getirebileceğine ve misyonuna yakışır çalışmalarını sürdüreceğine inanmak istiyorum.

2007 yılının son günlerinde yazdığım bu satırlarla, tüm meslektaşlarımın ve değerli spor hukukçularımızın 2008 yılını en içten dileklerimle kutlarken, herkese esenlikler dilerim …

İstanbul, 25 Aralık 2007

Ve günümüz …

Bu zaman yolculuğunun başladığı tarihten tam on yıl sonra …

2008 yılı …

2007 yılı sonunda Kadir Has Üniversitesi ile olan sözleşmemin bitiminde, Üniversite Yönetimi ile karşılıklı mutabık kalarak SHAUM Müdürlüğünden ayrıldım. Bu ayrılmanın nedenlerine burada girmek istemiyorum, zira konumuz değil.

Benim için yeni bir karar zamanı. Ya yeter artık; Spor hukuku için yapabileceklerimi yaptım, deyip, bayrağı yeni alemdarlarına, şayet varsa, devredecektim. Ya da yeni hedefler belirleyerek, yeni girişimlerde bulunacaktım.

Kadir Has Üniversitesi’ndeki Spor Hukuku Sertifika Programı’nın sonlarına doğru, katılımcılardan, “biz bu konuda bir Dernek kurmak istiyoruz, bize önder olur musunuz ?”, diye bir teklif gelmişti. O tarihte cevabım, bu konuyu ileride düşünürüz, olmuştu.

İşte şimdi bunu düşünmenin zamanı gelmişti. Çeşitli temaslarda, görüşmelerde ve sondajlarda bulundum. Sonucunda, böyle bir Dernek kurmanın faydalı olacağı kanısına vardım ve bir kurucular grubu oluşturarak, kuruluş çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Hazırladığım Tüzük taslağı hakkında birkaç Üniversite Öğretim Üyesi arkadaşımdan ve kurucu grupta bulunan Avukat arkadaşlarımın bildirimde bulunanlarından, görüş, öneri ve değişiklik tekliflerini aldım. Genelde Tüzük taslağım kabul gördü ve kuruluş için gerekli girişimleri başlattık.

Burada biraz da Derneğin ismi üzerinde durmak istiyorum. Bu zaman yolculuğunda, birkaç kez tekrarlamış olduğum gibi, ülkemizde Spor hukuku’nu yerleştirmek ve geliştirmek için saptamış olduğum kurumsal kilometre taşları “ Merkez”, “Enstitü”, “Ana Bilim Dalı” kurulması idi. Merkezi kurmuştuk ve ilk merkez (SHAUM) benden sonra da halen faaliyetini sürdürmekte idi; ancak, öğrendiğime göre, bir başka üniversitemizin de bir spor hukuku merkezi kurma girişimi YÖK tarafından geri çevrilmişti. Bu durumda, bir Enstitü kurma girişimi de, en azından bir Üniversite bünyesinde, şimdilik mümkün olamayacaktı.

Bu durumda, “Enstitü” sözcüğünün bir Dernek ünvanında kullanılıp kullanılamayacağını inceledik; ve buna hiç bir engel olmadığı gibi, birçok da emsalinin olduğunu saptadık. Neticede derneğimizin adını SPOR HUKUKU ENSTİTÜSÜ olarak saptıyarak, tescil başvurumuzu bu şekilde yaptık. Derneğimiz, 11 Mart 2008 tarihinde kuruluş tescilini aldı.

Derneğin, ya da benim sevdiğim adı ile Enstitü’nün, Tüzük içeriği , vizyonu, misyonu gibi hususlarını bu Web sitesinin diğer bölümlerinde bulacaksınız. Ben burada birkaç başka konuya değinmek istiyorum.

Geçmişte, bir üniversiteye kendinizi bağladığınız zaman, diğerleri ile istediğiniz gibi işbirliği yapmakta, onlara da katkıda bulunmakta gereğince serbest olamadığınızı gördüm, yaşadım. Bundan ötürü, aynı şeyi tekrarlamak yararlı olmayacaktı. En iyisi, bağımsız bir kuruluşun, herkesle aynı yakınlık ve uzaklıkta durarak faaliyet gösterebileceği bir yapılanmaya sahip olmasıydı.

İşte “Spor Hukuku Enstitüsü” dernek olmakla bunu yapabilecek durumdadır. Bundan sonra bize düşen bu derneği geliştirmek ve “amacı”nda belirtilmiş olan hususları, yine tüzüğünde belirtilen bütün “çalışma alanları ve şekillerini” tam manası ile gerçekleştirerek büyütmek ve ülkemize en yararlı hale getirmektir.

Şayet bunları yaapbilirsek, bu derneğin gelişiminde iki çok önemli merhale olacaktır. Bunlardan birincisi, “kamu yararına” olduğunun tescili ve “Türkiye” sözcüğünün ünvanına ilavesi izninin alınması. Bunların her ikisi de Bakanlar Kurulu kararına bağlıdır. Ve buna müracaatımz için evvela biz dernek yönetici ve üyelerinin Enstitü’nün bu kıvama geldiğine kanaaat getirmemiz gerekir. Yani uzun ve meşakkatli bir süreç …

Peki, bu yolculuk bununla bitecek midir ? Hayır. Daha önce de belirttiğim üçüncü süreç var. Üniversitelerimizin Hukuk Fakülteleri’nde “Spor Hukuku Ana Bilim Dalı” kürsülerinin kurulması. Ancak bunu ben yapabilecek durumda olamayacağım. Zira, bunu yapabilmek üniversitelerin akademisyenlerine, öğretim üyelerine düşer. İzni verecek olan da, şayet bu günkü yapılanma devam ederse, YÖK olacaktır. Olabilir mi; sebat edilirse neden olmasın. Bu güne kadar olanlara birçok kişi, bu on yıllık sürede, hayal olarak bakmıyorlar mıydı. Ama bunlar gerçekleşti, Spor hukuku artık ülkemizde de ciddiye alınan bir alan haline geldi.

Dolayısı ile, üçüncü merhale için de ümitli miyim ? Evet, zira çevremde spor hukukunu ciddiye alan, bu konuda kitap yazan veya yazmaya niyetlenen akademisyen sayısı hergün artıyor. Bu ülkenin gençleri neleri başarmadılar ki, bunu da başarmasınlar …

İstanbul, 25 Kasım 2008

2008 SPOR ŞURASI ardından:

“Spor Hukuku için bir zaman yolculuğu” olarak adlandırmış olduğum bu yazılarım derlemesini günümüze getirerek, 25 Kasım 2008 tarihli bitiriş yazımın son paragrafında bir umudumu ifade ederek, noktalamıştım. Düşüncem, yolculuğu bu şekilde sonlandırmaktı; ancak, mademki 10 yıllık bir zaman kesitini ele aldım ve bunun içerisinde, yani 2008 bitmeden, Spor Şurası gibi önemli bir etkinlik gerçekleştirildi, buna değinmeden yolculuğu sonlandırmanın yanlış olacağını düşündüm ve çok kısa bir süre için yeniden başlattım. Zira, birazdan görüleceği gibi bu Şura’nın içeriğinde Spor Hukuku açısından çok önemli ögeler var.

Spor Şuraları Cumhuriyet tarihimizde ilki 1946’da olmak üzere şimdiye kadar beş Şura gerçekleştirlmiş olup bu kez yapılan 6.sıdır. Bu Şuralar sırasıyla:
•    1. Beden Eğitimi ve Spor Şurası (18-24 Şubat 1946)
•    2. Spor Şurası (06-16 Şubat 1961)
•    3. Spor Şurası (28-30 Mart 1980)
•    4. Spor Şurası (08-11 Mayıs 1990)
•    5. Spor Şurası (30 haziran – 02 Temmuz 1999)
•    6. Spor Şurası (26-28 Kasım 2008)
tarihleri arasında  Ankara’da T.C. Başbakanlık G.S.G.M. tarafından tertiplenmişti. Görüldüğü gibi bu Şuralar sık toplanmamaktadır ve Cumhuriyet tarihimizde sadece altı tane yapılmıştır. Sonuncusu, yani burada ele alacağım 2008 Şurası Milli Eğitim Bakanlığı Şura salonunda gerçekleştirildi.

2008 Şura’sına hazırlık olmak üzere 18-19 Haziran 2008 tarihlerinde ilk Komisyon toplantıları yapıldı. Bu 6. Şura’da kurulan ihtisas Komisyonları sırasıyla:
•    Spor Teşkilatının Yeniden Yapılanması,
•    Spor Hukuku
•    Spor Kültürü ve Sporla Eğitim,
•    Sporda Sağlık ve Sosyal Güvenlik,
•    Engelliler ve Spor
konularında oluşturulmuştu. Burada bizi ilgilendiren birinci husus Spor Hukuku’nun ilk kez Türkiye’de bir ANA KONU olarak ele alınmış olmasıdır. Bundan önceki Şuralarda Spor hukukunun adı bile geçmemiştir.

Komisyon toplantısına önemli bir ön hazırlıkla gitmiştim. GSGM’nin Komisyonu yönlendirmek için hazırlamış olduğu ön gündem’de yer verdikleri konular:
•    Tahkim Kurulu
•    Disiplin ve Ceza Kurulları
•    Spor Mahkemeleri
•    Sporda Şiddet ve Irkçılık
•    Sporda Şike ve Haksız Rekabetle Mücadele
•    Komisyonca uygun görülecek diğer konular.

İşte ben, gündemin bu son maddesine dayanarak ve yapmış olduğum hazırlık ışığında aaşğıdaki konuların önce gündeme alınmasını ve daha sonra da yapılan görüşmelerle bu konularda kararlar alınarak Komisyon raporuna dahil edilmesine katkıda bulundum. Bu konuları burada şu şekilde sıralayabilirim.
•    Spor hukuku’nun genel bir tanımı ile sporcu ve lisans kavramlarının tanımlanması,
•    Sporcuların eğitimi ve sporcu pozitif ayrıcalığı ve bursu tesisi,
•    Spor mevzuatının bir “Kod” şeklinde derlenmesi,
•    Spor hukukunun Hukuk Fakültelerinde ders olarak okutulmasının yaygınlaştırılması
•    Spor kulüpleri ile ilgili yeni mevzuat düzenlemelerinin yapılması
•    Özerklik konusunun bilimsel olarak ele alınması
•    Sponsorluk, doping, şike gibi çok önemli konuların ele alınması
•    Sporda disiplin ve yargı organlarının yeniden düzenlenmesi
•    İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasının spor açısından değerlendirilmesi.

Hemen belirtmeliyim ki, başta, Komisyon Başkanlığına seçtiğimiz Prof. Dr. Fehim Üçışık ve diğer komisyon üyeleri önerilerime önem verdiler ve hemen hepsinin Komisyonda yapılan geliştirmelerle Raporda yer almasını sağladılar. Kendilerine burada bir kez daha teşekkür ediyorum. Bilhassa Başkan Prof. Üçışık’a özel bir teşekkürüm var, zira Raporu mükemmel bir şekilde redakte etmiştir. Belirtmem da gerekir ki Spor Hukuku Komisyonunda yer alan Av. Türker Arslan, Prof. Dr. Nadi Günal, Prof Dr. Erkan Küçükgüngör gibi önemli üyelerin aynı zamanda Spor Hukuku Enstitüsü’nda üyemiz de olmaları bu fikir dayanışmasını daha da olumlu şekilde etkilemiştir. Burada bu katkıların tarihe kaydını düşmek isterim.

Haziranda yapılan bu Komisyonlar toplantısının raporları GSGM tarafından kitap halinde basılmış ve Şura öncesi ilgililere iletilmiştir. Yukarıda belirttiğim gibi esas Şura 26-28 Kasım 2008 tarihlerinde toplandı. Açılışta yapılan Protokol konuşmaları sonrasında komisyonlar eski üyelerine bazı yenilerinin ilavesi ile 26 Kasım 2008 günü bir yarım gün yeniden toplanarak, önceki raporlarını gözden geçirdiler ve Spor Şurası Genel Kurul’una sunulacak, Genel Kurul’da okunacak ve oylanacak nihai şekline getirdiler.

Biz, Spor Hukuku Komisyonunda, ilk rapordaki bazı yazım hatalarını düzeltmek dışında çok ufak değişikliklerle aynen benimsedik ve Genel Kurul’a sunduk. Raporumuz genel kurulda Başkan Prof. Dr. Fehim Üçışık tarafından okundu ve oybirliği ile kabul edildi. Şimdi burada bu raporun önemsediğim kısımlarına değinmek istiyorum.

Birincisi, 2008 Spor Şurası’nda “SPOR HUKUKU” bir ana gündem maddesi yapılmış ve Şura Genel Kurul’unda yapmış olduğum konuşmada belirtmiş olduğum gibi Türkiye’de ilk kez bir Devlet organınca resmi şekilde Spor Hukuku’nun bir hukuk disiplini – alanı olduğu benimsenmiş ve tescillenmiştir. Diğer bir deyişle, bence, bazı değerli hukuk akademisyenlerinin hâlâ ileri sürdükleri, hukukta ‘Spor Hukuku’ diye bir disiplin var mıdır, yok mudur tartışması bu suretle aşılmış olmaktadır.

Hem de çok iddialı bir şekilde aşılmıştır; zira, şu ibareler Şura’ca onaylanan Komisyon raporunun başlangıç kısmında “Hukuk ve Spor Hukuku hakkında genel tespitler” başlığı altında yer almıştır:
“… küreselleşme olgusu, yeni ihtiyaçlara bağlı olarak, yeni hukuk dallarının oluşturulması ve öğretilmesini gerekli kılmaktadır. Dünyada ve ülkemizde sporun toplumlar üzerindeki olumlu-olumsuz etkileri, bu arada, ulaşmış olduğu ekonomik değerler ve gerek kamu hukukunda gerekse özel hukukta oluşturduğu kurumlar, kurallar ve ihtilaflar, konunun yeni bir hukuk disiplini olarak, spor hukukunun, gelişmiş batı ülkelerinde ders olarak okutulmasına ve bu alanda araştırma merkezleri, enstitüler kurulmasına neden olmuştur. Bu alan batıda öylesine iddialı bir hale gelmiştir ki; spor hukukunun bazı önde gelen uzmanları, “Dünyada iki hukuk düzeni vardır; devletlerin hukuk düzeni ve sporun hukuk düzeni” demektedirler.”

6. Spor Şurası, Spor Hukuku Raporunda, Spor Hukuku’na bir de tanım vermiştir. Bu tanım bana pek tanıdık gelmektedir. Aşağıdaki tanımı okurken İstanbul Barosu Dergisi Spor Hukuku Özel Sayısı’nın 18. sayfasına ve bu “Zaman yolculuğu” yazımın 30 ve 31. sayfalarına bakılmasını sağlık vereceğim. Orada yazdıklarımla buradaki tanım arasındaki örtüşme bana kıvanç vermiştir. Demek ki yazdıklarım ve çabalarım boşuna değil; yeri geldikçe işe yarıyorlar. Şimdi, gelelim Şura Raporundaki tanıma:

“Spor hukuku dar veya geniş anlamda tanımlanabilir. Dar anlamda spor hukuku, sportif faaliyetleri düzenler, spor dünyasını yönetir, spor yarışmalarının ve kuruluşlarının kurumsallığını sağlar. Geniş anlamda spor hukuku ise spordan ötürü oluşan ilişkileri ve bu ilişkilerde rol alan gerçek ve tüzel, kamu ve özel kişilerinin karşılaştıkları durumları düzenler ve sorunları çözümler.

Dar anlamda spor hukuku:
1)   sporcuların hakları ve yükümlülüklerini düzenleyen kuralları;
2)   spor kuruluşlarının yapısını, faaliyetlerini ve aralarındaki ilişkileri;
3)  antrenörler başta olmak üzere sportif  yaşamı yönetenlerin eylemlerini,  yükümlülüklerini ve sorumluluklarını;
4)   spor gerçek ve tüzel kişilerinin davranışlarını;
5)   sporda “fair play”i;
6)   sporda yargı organlarının hukuki varlığını ve bunların ihtilafları  usul ve esastan çözümleme kurallarını içerir.

Geniş anlamda spor hukuku ise:
1)   bireyin spor yapma ve sportif faaliyetlere özgürce katılma hakkını;
2)   sportif faaliyet ve ilişkilerinin sosyal güvenlik ve iş hukuku boyutunu;
3)   profesyonel spor aktörlerinin hak ve ilişki düzenlemesini;
4)   sporda şiddet, doping, ceza ve disiplin hukuku kapsamına giren eylemler gibi olumsuz davranışların önlenmesini;
5)  sporda adalet ve barışın sağlanmasına yönelik her türlü önlem ve kurumu;
6)  uluslararası spor yarışmalarının yapılabilmesi için gerekli kişi, kurum, kuruluş ve devletler düzeyinde kuralları ve bunlar arasındaki ilişkileri içerir.

Spor hukukunda bilimsel araştırma, dünyada gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde oldukça yeni bir çalışma alanıdır. Araştırma yöntemleri hem hukuk, hem de beden eğitimi ve spor biliminin metodlarını birlikte kullanmaktadır. Uygulamada spor hukuku, spor faaliyetleriyle ilgili ihtilafları çözümler. Kararlar spor teşkilatının kendisine özgü yargı organlarınca verilebilecekleri gibi, genel yargıda hukuk veya ceza mahkemelerince de verilebilir. Zamanla da spor hukuku içtihatları oluşarak benzer olayların çözümüne emsal teşkil eder. Spor kuruluşlarının bu alanda bilgili ve uzmanlaşmış hukukçularla donatılmaları, doğabilecek sorunların ihtilaf boyutuna ulaşmadan çözümlenmelerini, önlenmelerini sağlar. Gerek devletlerin ve gerekse sivil toplum örgütlerinin, hem ulusal hem de uluslararası boyutta kanun, antlaşma ve diğer hukuki metinleri hazırlamalarında spor hukuku uzmanlarına sahip olmaları ve bunlara da danışmaları halinde, bu düzenlemelerin sakat doğmaması ve birçok yeni ihtilafa yol açmaması mümkün olabilir.

Hukukta bu alanın bağımsız bir disiplin haline gelmesindeki en önemli dinamiklerden birisi de yargı kararlarıdır.
……….

Teorik yaklaşımları, ulusal ve uluslararası teşkilatlanmaları, mevzuatları, yargı kararları ile spor hukuku, komple bir disiplin oluşturmakta olup, 21’inci yüzyılın sanayii, sporun, hukuki temelleri olmadan gelişmesi, sağlıklı olarak sürdürülmesi düşünülemez.

2008 Spor Şurası Spor Hukuku Raporunda yer alan (Rapor 12 sayfadır ve tam metni www.gsgm.gov.tr ’de bulunabilir) bazı başka önemsediğim ifadelere burada değinmeye devam etmek istiyorum.

Bunlardan birincisi, benim yıllardan beri israrla savunduğum ve özellikle Gençlik ve Spor İstanbul İl Müdürlüğü Bilim Kurulu’nda defalarca dile getirmiş olduğum Sporcu ve Lisans tanımı hakkındadır. Türkiye israrla, sadece yarışmacı sporculara lisans vermekte ve bunları sporcu olarak tanımlamakta, tanımaktadır. Bunun  batıda böyle olmadığını, neden ve niçin sporcu tanımının daha geniş tutulduğunu Şura Spor Hukuku Komisyon’nda bir kez daha anlattım, savundum ve sonucunda Rapora şu ibare girdi:

“… Ülkemizde sporcu sayısının nüfusa oranla sayıca düşüklüğü ve diğer ülkelerde bu sayının belirlenmesi için esas alınan kriterler de dikkate alınarak, sporcu tanımının; sporcu kişiliği olan ve yarışmalara katılan bireyler şeklinde yeniden yapılması;
Spor yapan herkes sporcu sayılıp, lisanslar kademelendirilerek;
•    Spor yapan kişi,
•    Lisanslı sporcu,
•    Üst düzey sporcu
olarak üçe ayırımlı yapılması … görüşü kabul edilmiştir.”

Ülkemizde Spor Hukuku’nun geleceği ve gelişmesi açısından, Raporda yer alan diğer bir önemsediğim ifade:

“Spor Hukuku halen bir kısım hukuk fakültelerinde seçmeli ders olarak okutulmakta olup, ana bilim dalı … kurulması için YÖK’e teklif götürülmesi; Spor Hukuku konularının yüksek lisans ve tez konusu olarak kabul edilmesi ve stajyerlerce hazırlanacak ödev konusu olarak barolara da kabul ettirilmesinin … yararlı olacağı görüşü kabul edilmiştir.”

Burada alınan kararın, ana bilim dalı kurulması kısmı uzun vadeli bir girişim olacaktır. Ancak Barolarda stajyerlere Spor Hukuku konularında ders verilmesi ve ödev yaptırılması, kısa vadede girişimlerimizle gerçekleştirilebilecek bir konu olarak gözükmektedir.

Spor Şurası Spor Hukuku Komisyon Raporunda Spor Kulüpleri ilgili birçok önemli konuya değinilmiş görüş ve tavsiyeler benimsenmiştir. Bunlara burada detaylı ve bir kısmı da teknik oldukları için değinmeyeceğim. Ancak bunlardan birisini burada belirtmeden de geçmek istemiyorum. Raporun “ Spor kulüplerine ilişkin olarak” başlığı altındaki kısmın (h) bendinde şu ifade yazılmıştır:

“  h)  Kulüplerde spor hukuku eğitimi almış eleman çalıştırılması veya belirli kulüp çalışanları için spor hukuku kursları düzenlenmesi … gerektiği görüşü kabul edilmiştir.”

Hukuk Komisyonu raporunda yer alan bu ifade Spor Şurası’nın bir diğer komisyonu olan Spor Teşkilatının Yeniden Yapılanması Komisyonu Raporunda yer alan “Spor Kulüplerinin Yeniden Yapılanması” başlığı altında kabul edilmiş olan şu görüşle de örtüşmektedir:

“Spor Kulüpleri Genel Kurulu’nda seçilen Yönetim Kurulu üyeleri kulüpleri denetleyen birimin vereceği ilk hizmet içi seminerine katılarak yöneticilik formasyonu almaları zorunlu olmalıdır.”

Görüldüğü gibi aklın yolu birdir. Diğer komisyondaki arkadaşlarımız da Spor kulüpleri yöneticilerinin yönetmek durumunda oldukları bir konudaki bilgisizliklerine bir çare bulunması gerektiğini, reçetesini de yazarak vurguda bulunmuşlardır.

Burada belirtmek istediğim bir diğer Spor Hukuku Komisyonu kararı Spor Federasyonları ile ilgilidir:

“5. Federasyonlara ilişkin olarak:
a)    Özerk federasyonların hukuki statüsünün, uygulamada, vergi mükellefiyeti ve personel istihdamı gibi çeşitli konularda tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmesi;
b)    Federasyonların özerkliği deyimiyle kast edilenin ne olduğunun ortaya konulması, özerkliğin kazanılma sürecinden başlayarak:
–    Federasyonların kendi kararlarını alabilmesini,
–    Kararlarını kendilerinin, zedeleyici denetim olmaksızın uygulayabilmesini,
–    Çıkacak uyuşmazlıkları, kural olarak kendisinin çözümleyebilmesini sağlayacak şekilde düzenleme yapılmasını;
c)    Özerk federasyonlarda da özerklik ile birlikte gelen hak ve yetkiler ile görev ve sorumluluklar hususunda bilgi eksikliği bulunduğundan, özerklikle ilgili tüm çevrelere bilgi vermeye yönelik < Özerklik Konferansı > düzenlenmesinin yararlı olacağı
görüşü kabul edilmiştir.

Bir kısım üyeler, genel kurulun, her kararı alabilecek şekilde bağımsız olması, özerk federasyonların genel kurulunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü temsil oranının azaltılması, ana statülerde Çerçeve Statüye aykırı düzenleme yapılamamasının özerkliğe ters düştüğü ve üst norm olmaması, özerk federasyonun kendi içinde verdiği kararların kendi içinde kesinleşmesi gerektiğinden Tahkim Krulu’na itiraz yolunun kaldırılması ve Genel Müdürlük denetiminin dış denetim olduğu ve mümkün olduğu kadar sınırlanması gerektiği hususunda görüşler ileri sürmüştür.”

Bir “Özerklik Konferansı” yapılması gerektiğini yıllardan beri İstanbul Spor Bilim Kurulunda savuna geldim. O kadar ki bu konuda bir alt komisyon kurup böyle bir konferansın ön programını bile hazırlamıştık. Bu nedenle Şura’nın bu kararını büyük memnuniyetle karşılarken bu konuda kendime vazife de çıkartmış bulunuyorum. 2009 yılında Spor Hukuku Enstitü’müzün böyle bir Konferansı tertiplemesi veya en azından içerisinde aktif rol alması için elimdem geleni yapacağımı şimdiden burada ifade etmek istiyorum.

Şura Spor Hukuku Komisyonu Raporunda  oldukça fazla teknik hukuki konulara değinilmiştir; ancak ben burada sadece Spor Hukuku’nun yapısal anlamda gelişmesine etkide bulunabilecek hususlarına değinmeyi yeterli bulmaktayım. Zira bu yazım  Spor Şurasını ne bir değerlendirme- yorumlama ne de tüm raporu aksettirme yazısıdır. Belki ileride böyle bir yazıyı kaleme alırım, ancak bana göre yeri burası değildir.

Bu bağlamda devam edersek, ele almak istediğim bir diğer konu Şura Raporundaki “Spor Yargısı (Tahkim) ve uluslararası ilişkiler” konusunda belirtilmiş olanlardır:

  • Federasyonların öncelikle, üyesi olduğu uluslararası kuruluşlara bağlı olduğu gözetilerek buna göre uygulama yapılması ve özellikle mevzuatın bu sıralamayla uygulanması;
  • Spor yargısının,
  • Displin Kurulu,
  • Ceza Kurulu,
  • Tahkim Kurulu

şeklinde üç kademe olması, Tahkim Kurulu’nun üye sayısının arttırılarak   dairelere bölünmesi;
………………………
Bazı üyelerce, Tahkim Kurulu’nun tamamen özerk federasyonlar içinde olması ve federasyon genel kurulunca seçilmesi önerilmiştir. …”

Raporun bu kısmında yer alan “Spor yargısının üç kademeden oluşması ve Tahkim Kurulu’nun üye sayısının arttırılarak dairelere bölünmesi” benim görüşümdür; ancak bu konuda gerek Adalet Bakanlığı gerekse GSGM Hukuk Müşavirliğinin farklı görüşler ileri sürmüş olduklarını ve bu konunun da tıpkı “Özerklik” gibi geniş kapsamlı bir toplantıda ele alınması gerektiğini vurgulamak isterim.

Nihayet Spor Şurası Spor Hukuku Komisyonu Raporu, yine benim bir temenni önerimle son bulmaktadır. Buna göre:

“12. İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti Olması Konusunda:
2010 yılında İstanbul’un Avrupa Kültür başkenti olması dolayısıyla yapılacak etkinlikler arasında, kültürün bir parçası olan spor konusunda bir etkinlik öngörülmemiş bulunduğundan, Komisyonca, Spor Hukuku ile ilgili bir etkinliğin de yer alması temenni edilmiştir.”

Şura Genel Kurulu’nda söz alan bazı konuşmacılar, bu gibi toplantılarda sadece laf üretildiğini ve somut hiç bir sonuç elde edilmediğini ileri sürdüler. Ben buna katılmıyorum. En azından “Spor Hukuku” açısından katılmıyorum. Bir kere bu Şura ile, daha önce de belirtmiş olduğum gibi, “Spor Hukuku” Türkiye için resmen tescil edilmiştir. Artık bu konuda bir savunma yaparken veya başka resmi kuruluşlara (YÖK gibi, Barolar gibi) bu konuda baş vurduğumuzda elimizde güçlü bir referans bulunacaktır. Diğer yandan, burada belirttiklerim ve değinmemiş olduklarımla Spor Hukuku Enstitüsü Derneği’miz için güçlü bir yol haritası, faaliyet klavuzu oluşmuştur. Bunu doğru ve akıllı bir şekilde kullanıp kullanamamak bizlere kalmaktadır.

Bu kez sanırım 10 yıllık yolculuğu gerçekten bitirdim …

İstanbul, 3 Aralık 2008[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]